logo

OLDU MU YA RUŞEN!..

Özyalvaç, bu kez gecikmeli ulaştı adresime. 5 Mayıs’tan bu yana çıkan gazetelerin tümü 29 Mayıs’ta geçti elime. Ruşen’in iri yarı dudaklarını büzerek objektife bakan yüzüyle karşılaşınca bir yanım çöktü, buz gibi oldum.

Yıllardır bir aydın olarak Yalvaç’ta işlerin doğru dürüst yürütülmesi için savaşan bir insandı. Dileseydi kimselerin düşleyemeyeceği yerlere gelebilirdi. Ancak doğru bildiği yoldan gitmek Ruşen demekti. Kişisel çıkarlarının hesabını yaparak küçülmektense bildiklerini savunarak yaşamayı seçti o.

12 Eylül döneminde yazdığı bir yazı nedeniyle ceza almış, gündüzleri işinin başında çalışmış, akşamları saat 19.00’dan sonra cezaevinde ertesi sabaha değin cezasını çekmişti.

O dönemde ilçemizde savcı olan Ekrem Alptekin anlatmıştı.

Bir akşam vakti acele acele yürüyen Ruşen’e sormuştu Ekrem Bey:

“Nereye Ruşen?”

“İkinci adrese!”

O günlerde bir banka reklamının savsözüydü bu söz. Ruşen, kendi durumunu tiye alırken bir yandan da olağanüstü dönemlerde demokrasiyi gerçekten sindirememiş ülkelerde aydınların, gazetecilerin yolunun cezaevlerinden geçtiğinin altını çiziyordu şakayla karışık.

Anadolu’da küçük kentlerde, beldelerde, ilçelerde gazetecilik yapmak gerçekten kolay değildir.  Halk böylesini seviyor, halkın nabzını tutuyoruz gerekçeleriyle gerçekleri saklayarak devrin yöneticilerinin dümen suyunda gidenler olduğu gibi kendisiyle ilgili her kararı halkın bilmesi için yöneticilerle kötü olmayı göze alan gazeteciler de vardır.

Ruşen ikinci türden bir gazeteciydi. Doğrunun peşindeydi; gerçeği yazmak için kimi zaman duygularını da işin içine katarak saldırırdı.

Yalvaç’a geldikçe uğrardım yanına.  Özyalvaç’ın daracık yazıhanesinde ilçedeki gelişmeleri kimi zaman gülerek kimi zaman söverek anlatırdı.

Bir gelişimde takılmıştım:

“Ne yani Yalvaç’a kim gelse haber oluyor. Benim gelişim haber sayılmaz mı?”

Gülmüş, sesini çıkarmamıştı.

Ertesi sayıda bu kez benim gelişimi haber yaptı. Beni sarakaya almak  için mi, yoksa gönlümü almak için mi hala anlayamadım!

Zaman zaman yazı ister, benim yoğunluğumu bildiği için de ısrarcı olmazdı.

Doğrusu onun Yalvaç’taki renkli kişiliğinin yarattığı canlılığı arayacağım. Baharın en güzel zamanında, güllerin bütün görkemiyle bahçeleri süslediği günlerde yapılır mı bu!

Sevgili dostum İsmail Akyürek’in dediği gibi yine acele etti.

Kim bilir belki de gül mevsiminde ölmek istiyordu!

Güller içinde yat sevgili Ruşen. Işığın bol olsun.

 

HİDAYET KARAKUŞ

Etiketler: »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.