logo

reklam
01 Aralık 2025

Sokak Hayvanlarıyla Paylaştığımız Şehir

Sabah kapıyı açtığın anda seni önce bir kedi bakışı karşılıyor ya da yolun köşesinde kuyruğunu sallayan bir köpek… Onlar hep oradalar aslında. Biz işe, okula, pazara giderken onlar da kendi sessiz hayatlarını sürdürüyor. Bu şehir yalnızca bize emanet değil; patilerini gizlice hayatımıza dokunduran canlarla birlikte yaşıyoruz. Son günlerde İstanbul’da “besleme yasağı” tartışmaları dönerken, insan ister istemez düşünüyor: Bir kap mama vermek gerçekten suç mu oldu? Biz burada, kendi mahallemizde onlara nasıl bir yer açıyoruz?

 

Mahalle Sırlarından Büyük Şehir Yasaklarına

Yalvaç gibi küçük şehirlerde sokak hayvanlarıyla kurduğumuz bağ aslında hayatın çok doğal bir parçası. Çünkü burada her şey biraz daha görünür, biraz daha yavaş ve biraz daha insana yakın yaşanıyor. Sabah bakkala gidiyorsun, kapıda seni yıllardır orada duran o sarı kedi karşılıyor. Kasabın önünde her gün aynı köpeğin uzandığını görüyorsun, esnaf onu o kadar benimsemiş ki dükkânın adıyla anılır hâle gelmiş. Komşu teyzeler var; kimse fark etmese bile her sabah kedilerin mama kaplarını doldurmayı görev bilmişler. Çocuklar okul yolunda tanıdık bir köpeğe denk gelince seviniyor, ona kısacık bir sevgi gösterisi yapmadan yollarına devam edemiyor.

Bu küçük hikâyeler aslında bize şunu hatırlatıyor: Biz bu şehri sadece insanlar olarak paylaşmıyoruz. Sokaklarda, ara sokaklarda, pazar yerinde ya da kaldırım köşesinde bizimle birlikte yaşayan bir sessiz topluluk var. Ve biz çoğu zaman onlar için farkında olmadan küçük bir sorumluluk taşıyoruz. Bir kap su vermek, bir tas mama koymak, yağmurdan korunması için bir karton bırakmak… Bunlar küçük şeyler gibi görünse de sokakların ritmini tamamen değiştiriyor.

Tam da bu yüzden, büyük şehirlerde besleme yasaklarının konuşulması insanı biraz düşündürüyor. İstanbul’da çıkan genelge, sosyal medyada tartışmalar, farklı uzmanların farklı yorumları derken konu iyice büyüdü. Ama işin ilginç tarafı şu: Büyük şehirlerde konu bir kural, bir düzenleme üzerinden yürürken küçük şehirlerde insanlar hâlâ tamamen vicdanıyla hareket ediyor. Kimse “Acaba yasak mı?” diye düşünmeden, içinden geldiği için bir kap mama koyuyor. Çünkü burada ilişki daha kişisel; günlük hayatın içinde hayvanları gerçekten tanıyorsun. Onların gözünden, sesinden, duruşundan hâllerini anlıyorsun.

Bu da şunu gösteriyor: Sokak hayvanlarını beslemek sadece bir rutin değil, aynı zamanda bir değer meselesi. Bir topluluk olarak nasıl insanlar olduğumuzun küçük bir yansıması. Büyük şehirlerdeki tartışmalar bazen uzak görünse de aslında hepimizi ilgilendiriyor; çünkü biz de bu şehri paylaşıyoruz. Ve onların da bu şehirde bir yeri var. Belki de en doğal halleriyle, en samimi hâlleriyle…

 

Kapıyı Açtığında Karşılaşacağın Sessiz Dostlar

Küçük şehirlerde, bizim gibi Yalvaç’ta bile hayvan-insan ilişkisi hiç azımsanacak gibi değil. Sabahları dükkanını açan esnaf, kapısının önüne mama ve su bırakır; çocuklar okula giderken yolda gördükleri kedilere selam verir; komşular, sokağa adım attığınız anda size “o köpeğe su verdin mi?” diye sorabilir. Bu, küçük bir alışkanlık gibi görünebilir ama aslında büyük bir vicdan pratiği.

Büyük şehirlerde ise durum biraz daha karmaşık. Yasaklar, kurallar, genelgeler… İnsanlar bazı alanlarda hayvanlara mama vermeyi düşünürken bir yandan da “acaba suç mu işliyorum?” kaygısına kapılıyor. Oysa küçük şehirlerde, mahalle sakinleri sessizce kendi vicdanlarına göre hareket ediyor. Küçük bir kap mama, basit bir su kabı, bazen kocaman bir fark yaratabiliyor.

Bu durum bize şunu hatırlatıyor: Hayvanları beslemek sadece bir eylem değil, aynı zamanda sorumluluk ve vicdan testidir. Biz onların yanında olduğumuzu hissettirdikçe, onlar da sessizce bize güveniyor ve hayatımıza renk katıyor.

“Bir Kap Mama, Bir Tartışma”

Son günlerde İstanbul’da hayvan besleme tartışmaları yeniden gündemde. Valilik, bazı alanlarda kontrolsüz beslemeye müsaade edilmemesi gerektiğini belirten bir genelge yayımladı. Sosyal medyada paylaşımlar hızla yayıldı, insanlar ikiye bölündü: “Hayvanları beslemek suç mu?” sorusu konuşulmaya başladı.

Hukukçular ise farklı bir noktaya dikkat çekiyor: 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’na göre, bireylerin hayvanlara basit bir kap mama vermesi kanuna aykırı değil. Yani aslında küçük bir iyilik yapmak hâlâ serbest. Ama bazı karar vericiler, mama kaplarının yanlış yerlere konulmasından veya beslemenin kontrolsüz olmasından endişe duyuyor.

Bu durum, kafaları karıştırıyor: İnsan ister istemez kendi vicdanına bakıyor. “Gerçekten bir kap mama vermek suç mu, yoksa sadece bir canlıya sabahı yaşatmanın yolu mu?” diye soruyor. Bizim mahallemizde ise çocuklar, esnaf ve komşular hâlâ sabah kapının önüne mama koymayı sürdürüyor. Küçük şehirlerde bu tartışmalar belki uzaktan geliyor ama yaşamın kendisi hâlâ vicdanla şekilleniyor.

 

Sokakta Küçük Ama Büyük Anlar

Sabahın erken saatleri, mahallede sessizlik hakim. Bir esnaf dükkanını açıyor ve kapının önüne bıraktığı su kabını kontrol ediyor; köşede bekleyen kedi, onu görünce hafifçe mırlıyor. Pazara giderken yol kenarında titreyen bir köpek var; çocuğun sevinçle koşup ona sarılması, günün ilk mutluluk anını yaratıyor.

Komşu teyze, her sabah rutinini aksatmıyor. Kapının önüne bir kap mama koyuyor, bazen yanında bir iki sevgi sözcüğü de ekliyor: “Al bakalım, aç kalmasın.” Hayvanlar için belki sadece yemek, ama insanlar için vicdanın sesi ve küçük bir sabah ritüeli bu.

Bu küçük hikâyeler, aslında büyük bir resmi gösteriyor: Hayvanlar ve insanlar arasındaki ilişki, sadece beslemekten ibaret değil. Bu, sevgi ve sorumlulukla örülmüş bir bağ. Biz farkında olsak da olmasak da, sessiz dostlarımız hayatımızın bir parçası hâline geliyor ve mahallemize renk katıyor.

 

Yasaklar, Sessiz Dostlarımızı Göremiyor”

Besleme yasağı tartışmaları, aslında gözleri esas sorunlardan uzaklaştırıyor. Barınak eksikliği, veteriner desteğinin sınırlı olması, şehir planlamasında hayvanların dikkate alınmaması… Tüm bunlar çözülmeden sadece “beslemeyin” demek, sorunu geçici olarak gizlemekten başka bir işe yaramıyor.

Vatandaşlar ise vicdan ile yasak arasında kalıyor. Küçük bir kap mama vermek isteyen insanlar, hem kanuna uygun hareket ettiklerini biliyor hem de kimi karar vericilerin bunu yanlış bulduğunu düşünüyor. İşte tam bu noktada, bir çelişki doğuyor: İnsan olmak, iyilik yapmak ve hayvanlara destek olmak isterken, kimi zaman kuralların sınırlarıyla karşı karşıya kalıyorsun.

Aslında mesele sadece yasaklarla ilgili değil; mesele, şehirlerimizin ve mahallelerimizin hayvan dostu bir yaşama ne kadar alan açtığıyla ilgili. Onlar bizimle yan yana yaşıyor ama bazen seslerini duymamız için bizim bir adım atmamız gerekiyor.

“Bir Kap Mama, Bin Küçük Adım”

Sorunlar ortada; peki çözüm ne? Öncelikle topluluk olarak küçük adımlar atabiliriz. Mahallelerde belirli besleme noktaları oluşturmak, öğrencilerle birlikte su ve mama bırakmak, komşularla dayanışma içinde olmak… Bu küçük ama düzenli çabalar, hem hayvanların hayatını kolaylaştırıyor hem de mahalleye sıcak bir vicdan hissi katıyor.

Yetkililere de seslenmek gerekiyor: Yasak yerine koruma ve destek politikaları geliştirin. Barınaklar çoğalsın, veteriner desteği artsın, şehir planlamasında hayvanların ihtiyaçları da göz önünde bulundurulsun. Böylece hem insanlar hem de hayvanlar daha güvenli ve huzurlu bir şehirde yaşayabilir.

Unutmayalım ki, her birey küçük bir fark yaratabilir. Bir kap mama vermek, belki de bir canın sabahını güzelleştirmek demek. Kendi mahallemizdeki sessiz dostlarımızla kurduğumuz bağ, aslında toplumsal vicdanımızın da bir yansıması. Küçük adımlar birikince, büyük değişimler mümkün oluyor.

 

“Sessiz Dostlarla Omuz Omuza”

Bu şehirde yalnız yürümüyoruz; sessiz dostlarımız hep yanımızda. Sabah kapıyı açtığımızda, yol kenarında, parkta ya da pazara giderken karşılaştığımız kediler, köpekler ve diğer sokak hayvanları, hayatımıza küçük ama anlamlı dokunuşlar bırakıyor. Onlar için bir kap mama vermek, sadece açlıklarını gidermek değil; aynı zamanda kalbimizi açmak, vicdanımıza seslenmek demek.

Beslemek suç değil; aksine insan olmanın bir parçası. Küçük bir iyilik, sessiz dostlarımızın hayatını güzelleştiriyor ve mahallemize sıcak bir yaşam getiriyor. Biz farkında olsak da olmasak da, bu şehirde hayat, insanlar ve hayvanlar birlikte akıyor.

Unutmayalım: Her kap mama, her su kabı, her sevgi dolu dokunuş, bir canın sabahını aydınlatıyor. Ve biz, sessiz dostlarımızla omuz omuza yürümeye devam ediyoruz.

 

Zeynep Aşık 

İletişim ve Tasarımı Uzmanı

Etiketler:
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.