• İYİ Parti Yalvaç Mustafa Kodal
  • MHP Hüyüklü Belediye Başkan Adayı Kadir MİNNET

logo

Siyasi partilerle ilişki düzeyi, liderlik beklentisini nasıl etkiliyor? (3)

Hangi partiye yakın olanlar nasıl lider istiyor? Seçmen, taraftar, üye ya da militan olmak, liderlik beklentisini nasıl etkiliyor? Siyasal iletişim uzmanı Bülent Özgül araştırdı, sizler için yazdı…

(Geçen haftadan devam) -Geçen haftaki yazıya ulaşmak için tıklayınız-

 

Aidat, üyeliğin ve katılmanın psikolojik unsurudur. O hem bir sadakat belirtisi hem de sadakat kaynağıdır. Düzenli ya da bir fedakarlığı gerektirecek kadar yüksek bir aidat ödemek, üyeyi partiyle birleştiren bağların kuvvetini gösterir. Dolaysız partilerde uygulanan bireysel aidat sisteminin, üyenin katılması yönünde, dolaylı partilerce uygulanan, sendikalar yoluyla kollektif finansmanın, mali verim açısından, üstünlüğü tartışılmaz. Kollektif ve dolaylı aidat sistemi mali verim yönünden çok avantajlı olmakla birlikte, katılmayı geliştirmez. Dolaylı partinin temel grubunun sınıf çıkarları, şüphesiz dayanışmayı güçlendirir, ancak bu gerçek bir siyasi dayanışma değildir. Bu tür üyelerle parti arasında bağlar zayıftır (Mutlu, 2014:21).

Kadro partileri ile kitle partileri için üye aynı anlamı ifade etmez. Kitle partileri için üye kazanmak, gerek mali, gerekse siyasi bakımdan önem taşır. Kendi yönetici sınıfını yetiştirme amacındaki kadro partisi için üyesiz parti, öğrencisiz öğretmen gibidir. Mali yönden de parti, esas itibariyle, üyelerinin ödediği aidatlara dayandığından bu aidatların düzenli şeklide toplanması hayati önemdedir. Kadro partileri ise seçimlere hazırlanmak, kampanyayı yürütmek, adaylarla teması muhafaza edebilmek ve finansmanı sağlamak için seçkinleri bir araya getirir. Kitle partisinin sayı ile sağladığını, kadro partisi nitelikle, yani seçme yoluyla sağlar. Üye, partiye karşı bir taahhütname imzalayan ve sonra da aidatını düzenli şekilde ödeyen bir kimse olarak tanımlanırsa kadro partilerinin hiç üyesi yoktur (Mutlu, 2014:21).

Turan da, bu ayrıma dikkat çekerek, partilerin üyelik konusuna ilişkin yaklaşımlarının farklı olduğunu vurguluyor. Örneğin, Amerikan partileri için kayıtlı üye olmak önemli değildir, parti faaliyetlerine ilgi duyan herkes partide faal görev alabilir. İngiliz partilerine kaydolmak, üyelik belgesi imzalayıp, düşük bir ödenek vermekle mümkündür. İdeolojiye ağırlık tanıyan partilerde üyeliğin çoğu zaman herkese açık olmadığı, ideolojik sağlamlığına güvenilen kimselere izin verildiği görülmektedir. Komünist partilerin üyeliğe ilişkin tutumları, kendini devrime adamış dar bir kadroyu oluşturmak anlayışına bağlı olduğundan, üye sayısını yüksek tutmamak yönündedir (Turan, 1996:110).

Partilerin üye sayılarını arttırılmasında, yöresel örgütler farklı sebeplerle hareket edebilir. Otokratik partilerde üye sayısının arttırılması, merkezin gözüne girmenin bir yolu iken, demokratik partilerde kongre delegelerinin, dolayısıyla da yöresel örgütün gücünü arttırmanın bir yoludur. Partilerin üye sayılarındaki bir diğer konu ise, istikrarlı ve istikrarsız üye noktasında düğümlenmektedir. Parti üyelerinin bir kısmı parti faaliyetlerine katılırken, bir kısmı üye olduğunu dahi unutmakta, bazısı istifasını verirken, bazıları partiyle temasını kesmekle yetinmektedir. Kayıt sistemi sıkı olmayan partilerde bu tür üyeler defterlerde üye olarak yer almaya devam ettiğinden partinin üye sayısını suni şekilde şişirmektedir.

Çalışmanın ölçmeye çalıştığı liderlik beklentisi konusu açısından parti üyeliğine bakıldığında, partiye resmi olarak üye olan yandaşların liderden beklentilerinin ön sıralarında, partiye hizmet verme ya da örgütün içinden gelmenin önem verilen bir unsur olduğu görülmektedir. Bu nedenle, liderlik beklentisini şekillendiren olgu, parti ya da ideoloji bakımından bağlılık ve yatkınlık olabilmektedir. Dolayısıyla parti üyelerinin liderlik beklentilerinin daha çok demokratik liderlik şeklinde oluşması beklenmektedir. Zira, partiye üye olmanın, partinin aldığı karar ve gerçekleştireceği eylemlere etkide bulunmak motivasyonu olduğu açıktır. Dolayısıyla, bu noktada, parti üyelerinin parti liderinden kendilerine önem vererek, yönetim sürecine katılım imkanı vermesi beklentiler arasında öne çıkmaktadır.

 

1.3. Seçmenler

Seçmen türünün, diğer yandaşlık biçimleri karşısında, siyasal bilim açısından önemli bir üstünlüğü vardır; o da kolayca ölçülebilir olmasıdır. Her zaman adayların parti ilintilerini açıkça göstermeseler bile, elde bolca seçim istatistikleri mevcuttur.

Partilerin önemli bir kısmının hedefi, öncelikle seçmen bağıyla insanları kendilerine çekmektir. Öyle ki, Duverger’e göre, kadro partilerinde, parti topluluğunun mümkün olan tek ölçüsü seçmenleri saymaktır. Partinin gücü veya zayıflığı, seçmenlerinin sayısıyla ölçülebilir. Partinin evrimi, oy miktarındaki dalgalanmalardan izlenebilir. Hatta partinin yönetim kurullarının ne kadar demokratik nitelik taşıdığını da, bu kurulların bileşimini parti seçmenlerinin dağılımıyla karşılaştırmak suretiyle ölçmek mümkündür (Duverger, 1993:139).

Buna karşılık, kitle partilerinde temsile esas alınan üyelerdir. Seçmenler ve üyeler, iki ayrı topluluk meydana getirir. Bunlardan ikincisi birincisine önderlik etme eğilimindedir. Seçmenlerin seçtiği parlamento üyeleri, gitgide üye kitlesi içinden çıkan yönetim kurullarının otoritesine tabi olmaktadır. Dolayısıyla, bu iki topluluğun tepkilerinin birbirine uyduğunu veya birbirinden ayrıldığını kesinlikle tespit etmek önemlidir (Duverger, 1993:139-140).

Çalışmanın ölçmeye çalıştığı liderlik beklentisi konusu açısından seçmenler grubuna bakıldığında, bu grubun liderlik beklentisinin daha çok karizmatiklik üzerinde yoğunlaştığını görmek mümkündür. Partiyle sadece oy verme bağlantısı olan yandaşlar için, parti, ideoloji, bağlılık gibi unsurlardan ziyade etkileyicilik daha çok ön plana çıkmaktadır. Liderin iletişim gücü, görüntüsü, hitabeti gibi özellikler seçmenler bakımından çok daha önem verilen hususlar olmaktadır. Seçmenlik bağı, liderlik beklentisinin yönünü karizmatikliğe çevirirken, parti bağının güçlenmesi de büyük ölçüde lidere yönelik bağlılıktan etkilenmektedir.

 

1.4. Taraftarlar

Seçmen kavramının basit ve açık oluşuna karşılık, taraftar kavramı, belirsiz ve karışıktır. Taraftar, seçmenin ötesinde, üyenin gerisinde bir bağlılık içerisindedir. O da, seçmen gibi partiye oyunu verir; fakat sadece bununla yetinmez. Partiyle aynı görüşte olduğunu açığa vurur, siyasi tercihini ifade eder. Seçmen ise, seçimde oyunu kullanır ve yaptığı tercihi bazen rahatça açıklayamaz ya da hiç açıklamaz. Oyun gizliliğini sağlamak amacıyla alınan tedbirlerin çokluğu bu olgunun önemini ispatlar. Oyunu açıklayan bir seçmen, artık sadece bir seçmenden ibaret olmayıp, bir taraftar haline gelme yolundadır.

Taraftar, seçmenden daha ileri olmakla beraber, üyeden daha geridedir. Partiyle olan ilişkileri, yazılı bir taahhüt ve devamlı bir aidat gibi resmi ve şekli bağlarla kutsallaştırılmış değildir. Duverger’ye göre, taraftarla üye arasındaki ilişkinin, nikahsız yaşamakla evlilik arasındaki ilişkiye benzediği söylenebilir (Duverger, 1993:152).

Siyasal rekabetin esas olduğu toplumlarda, partilerin üye sayısını arttırmaya verdikleri önem giderek azalmıştır. Seçimleri kazanmak için gereken üye değil, taraftar sayısının çokluğudur. Haberleşme olanaklarının gelişmiş olması, seçmene erişmekte üyeliğin ağırlığını zayıflatmıştır. Partiler, maddi olanaklar sağlama bakımından da, giderek üyelerden bağımsızlaşmakta, ihtiyaçlarını bazen devletten, çoğu zaman sendika, dernek gibi kuruluşlardan elde etmektedirler. Siyasetin çıkar grupları arasında bir çatışma ve işbirliği olduğu anlayışının yaygınlaşması, bireyleri belirli siyasal tercihlere daha kolaylıkla itmekte, üyeliğin eğitim ve bilinçlendirme aracı olarak kullanılmasına gerek bırakmamaktadır. Özetle, partilerin faaliyetlerini yürütebilmek için faal üyelere olan gereksinimi devam etmekte, geniş kitlelerin üyeliğine başvurulmasını doğuran koşullar geçerliliğini yitirmektedir (Turan, 1996:111).

Çalışmanın ölçmeye çalıştığı liderlik beklentisi konusu açısından taraftar grubuna bakıldığında, bu grubun üye ile seçmen arasında bir beklenti oluşumu sergilediğini görmek mümkündür. Taraftarların bir kısmı ortam koşullarına da bağlı olarak, örgütsel bağlılık güçlendikçe beklentisi değişmekte, bağlılık zayıfladıkça seçmen beklentilerine doğru yaklaşmaktadır. Taraftarın liderlik beklentisinin, üyeye daha yakın olduğu, daha çok görülen bir durumdur.

 

1.5. Militanlar

Yandaş kategorisi içinde, örgütle bağlılığı ya da örgüte adanmışlığı açısından en önemli grubu militanlar oluşturur.

Duverger’ye göre, militan kavramını iyi anlamak için kadro ve kitle partilerindeki işlevini iyi ayırmak gerekir. Buna göre, kitle partilerinde militan deyimi, özel bir üye kategorisini anlatır. Militan aktif bir üyedir; militanlar, partinin asli faaliyetinin dayandığı bütün temel parti gruplarının çekirdeğini teşkil ederler. Kitleden açıkça ayrılan, toplantılara devamlı olarak gelen, parti sloganlarının yayılmasına katılan, parti propagandasının örgütlendirilmesine yardım eden ve partinin seçim kampanyalarını hazırlayan ufak bir üye grubu görülür. Bu militanlar olmaksızın işlerin yürütülebilmesine imkan yoktur. Diğer üyeler, deftere bir ismi, kasaya da biraz para sağlamaktan başka bir şey yapmazlar; parti için etkin bir çalışma gösterenler militanlardır. Buna karşın, kadro partilerinde, üyelikle militanlık birbirine karışır. Bu parti tipinin ayırıcı özelliği olan komiteler, tamamen militanlardan kuruludur; bunların etrafında da gerçek anlamda parti topluluğuna dahil olmayan taraftarlar toplanır  (Duverger, 1993:160-161).

Konuyu geniş bir biçimde ele alan Duverger, üyelerle kıyaslandığında, militanların sayısının oldukça az olduğunu vurguluyor. Ona göre, hiçbir partide militanlar, üye sayısının yarısını aşmamaktadır; bunlar üçte bire veya dörtte bire ulaştığı takdirde parti, aktif bir parti olarak kabul edilebilir. Üye kitlesi, toplantı ve kongrelere devam eden, liderlerin seçimine katılan ve yönetici kadroları sağlayan ufak bir militan çekirdeği tarafından yönetilmeye ses çıkarmamaktadır. Bu durumda, militanlar üyeleri, üyeler taraftarları, taraftarlar da seçmenleri yönetirler. Parti üyeleri, eşitçi ve bir örnek bir toplum değil, karmaşık ve hiyerarşik bir topluluk meydana getirir; hatta katılmanın mahiyeti herkes için aynı olmadığından, bu topluluk, farklılaşmış bir topluluk görünümü de taşır (Duverger, 1993:167).

Çalışmanın ölçmeye çalıştığı liderlik beklentisi konusu açısından militan grubuna bakıldığında, bu grubun daha otoriter bir liderlik beklentisi üzerinde yoğunlaştığını görmek mümkündür. Lidere bağlılığın daha yüksek olduğu bu gruplar, liderin otoriter bir özellikle tüm örgütü yönetmesi beklentisi içerisinde, diğer yandan üye ya da genel olarak yandaşlardan da tam bir itaat ve sadakat beklemektedirler.

 

  1. YANDAŞLARIN SİYASİ TUTUMLARININ GÜCÜ İLE LİDERLİK BEKLENTİLERİ

ARASINDAKİ İLİŞKİNİN TEORİK ÇERÇEVESİ

Bir toplumdaki farklı ve çatışan menfaatleri bulunan kişi, grup ve sınıfları bir arada tutabilmek, bir siyasal sistemin birinci fonksiyonudur. Siyasal sistemin söz konusu fonksiyonu yerine getirmesindeki temel araç siyasi partilerdir. Siyasi partiler olmadan bir toplumdaki farklı ve çatışan menfaatler temsil edilemez (Kongar, 1993:102). Siyasi parti örgütlerinde, genel başkanlık ya da üst yönetim kademelerindeki yöneticilik oluşumları, diğer örgütlerden farklılık gösterir. Bu, siyasetin uğraşı konusu, örgütsel özellikler ve farklı çevre faktörlerinden kaynaklanan bir durumdur. Dolayısıyla, genel liderlik özellikleriyle siyasi liderliğin bazı temel farklılıkları söz konusudur. Öte yandan, liderliğin, takipçileri/ izleyenleri/ yandaşları ve çevre faktörlerinden bağımsız düşünülmesine imkan yoktur. Liderlik örgütsel bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacın karşılanması için, ne tarza sahip bir liderlik istendiği, bu çalışmanın da ana konusunu oluşturmaktadır. Komsuoğlu’nun da belirttiği şekilde, liderliği farklı biçimde değerlendiren liderlik kuramlarında, ilk dönemlerin etkisinin aksine, liderin kişiliği, modern çalışmalarda çok daha az önem verilen bir konu haline gelmiş ve koşullar ön planda değerlendirilmeye başlanmıştır. Bu açıdan günümüzde siyasi liderlik açısından önemli olan, liderin kişiliğinin ne olduğu, nasıl olduğu değildir. Belirlenmeye çalışılan, liderin kişiliğinin farklı koşullarda, ortamlarda, durumlarda nasıl rol oynadığıdır (Komsuoğlu, 2008:60).

İnsanların kimlerin, nasıl ve ne tarzda lider olacaklarına ilişkin görüşleri vardır. Bu görüşleri, lider rolünü taşıyan kişilerin özelliklerinin algılanmasıyla örtüştüğü ölçüde örgütsel bağlılık(yandaşlık) düzeyi yükselmektedir. Siyasi liderlerin siyasi süreçteki belirleyiciliği sadece Türkiye için değil, birçok ülke için de söz konusudur. Yıldız’a göre, artık siyasetin temel aktörü siyasi partiler değil, siyasi liderlerdir ve bu gerçek siyasi sistemden bağımsızdır (Yıldız, 2002:81). Bu noktada, parti bağlılığının giderek zayıflaması ve liderliğe verilen önemin giderek yükseldiği söylenebilir. Ancak, burada liderliğin artan önemi, seçmenler tarafından koşulsuz olarak kabul edilen bir husus da değildir. Yandaşların liderlik beklentilerinin doğru tespit edilmesi çok önemlidir. Ayrıca, bu beklentilerin de karşılanabilmesinin sürdürülebilmesi şarttır. Kalyoncu’nun da belirttiği gibi, belli bir kısım özelliklere sahip siyasi liderin, örgütüyle uyumlu olabilmesi için, o örgütün bu özellikleri taşıyan bir lidere ihtiyaç duyması gereklidir. Bir kişinin bir örgüte lider olmasında o örgütün doğası, örgüt üyelerinin duyguları, eğilimleri, psikososyal ihtiyaçları, ekonomik vaziyeti önemli derecede etkili olmaktadır (Kalyoncu, 2001:37).

Siyasi parti yandaşlığı kavramını açıklarken, Duverger’in de sınıflandırmasından yararlanarak, partiyle ilişkileri ve bağları bakımından yandaşları temel olarak dörde ayırmıştık: Militan, üye, taraftar ve seçmen. Bu ayrımda temel olan husus, partiye bağlılık (aidiyet) düzeyi ve adanmışlık duygusundaki farklılıklardır. İdeolojik faktörler, siyasi kültür, örgüt yapısı gibi unsurların yanında, bireyin kendi özelliklerinin etkin olduğu aidiyet ilişkisi, parti liderine yönelik algı, bakış ve beklentiye de etkide bulunmaktadır. Bu noktada, elde çok veri bulunmasa da, aidiyet bağının en zayıf olduğu seçmenden en kuvvetli olduğu militan düzeyine kadar bu beklentinin nasıl değişebileceği konusu üzerinde durulacaktır. En geniş kitleyi temsil eden seçmenler, partinin politika ya da adaylarına verdikleri oylarla partiyi etkileyen en geniş kitledir. Kadro partileri için partinin gücünün veya zayıflığının ölçütü seçmenlerin sayısıdır. Buna karşılık, kitle partilerinde ölçüt üyedir. Bu partilerde seçmenler ve üyeler iki ayrı topluluktur ve üyeler, seçmenlere önderlik etme eğiliminde olur (Mutlu, 2014:30).

Seçmenin partiyle aidiyet bağı ilişkisi, sadece seçimde oy verme ve yeniden oy verebilme isteği ile sınırlıdır. Dolayısıyla bu tür yandaşların oy verme ve siyasi davranışla ilgili eylemlerini etkileyen unsurların, genel olarak siyasi davranışa etki eden bütün faktörler olduğunu söylenebilir. Bunların özelinde, seçmenlerin liderlik beklentisini etkileyen faktörün, partiyle olan seçmenlik ilişkileri olduğunu söylemek pek mümkün değildir. Bu ilişkinin, özel bir etkisi olması beklenemez. Çünkü partiyle aradaki bağ çok güçlü değildir, durumsal faktörler, partiyle olan bağını değiştirebilecek güçtedir. Bu nedenle, seçmen olarak nitelenen yandaş grubunda, liderlik beklentisini etkileyen faktörler, aidiyet bağından çok diğer siyasi faktörlerdir. Dolayısıyla bu kısımda seçmen faktörünü göz ardı etmek çok daha uygun olacaktır.

Bir diğer yandaş türü, taraftarlıktır. Bu türle parti üyeliği arasındaki fark, kaydi bir bağlılık olup olmamasıdır. Taraftarlar, üyeler, militanlar ve propagandacılar arasında ayırımlar yapılır. Bu ayrımların gerçi yasal bir temeli yoktur, ama bir gerçeği dile getirmektedirler. Parti üyesini partiye bağlayan dayanışma bağının ve katılmanın da dereceleri uygulamada ortaya çıkmaktadır. Parti-birey ilişkisinde iki temel tutum vardır: Taraftar ve üyeler. Taraftarlar, partinin doktrininden yana olan ve zaman zaman onu destekleyen, fakat parti örgütü dışında kalan kimsedir. Taraftar aslında bir seçmendir. Sade bir seçmenden farkı, partiye karşı sempatisini gizlememesi, siyasi tercihini itiraf etmesi, partiyi savunması, hatta mali yönden desteklemesi ve partinin yan kuruluşlarına girmesinden de ayırt edilebilir. Seçmen ise, seçim hücresinin gizliliği içinde oyunu kullanır ve tercihini açıklamaz. Oyunu açıklayan bir seçmen artık taraftar olma noktasına gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki; oyunun rengini açıklayan seçmen bunun özel koşullardan ileri geldiğini ve bunu tekrarlamaya niyetli olmadığını söylüyorsa bu bir sempati gösterisinden çok bir hınç gösterisi olur (Mutlu, 2014:30).

Taraftarla üyelerin arasında siyasi davranış bakımından belirgin bir farklılık oluşması beklenmemektedir. Özellikle Türkiye gibi siyasi katılımın zayıf olduğu, üyelik yoluyla siyasi hayata katılmanın çok özenilmediği siyasi sistemlerde taraftarlıkla üyelik iç içe geçmiş gibidir. Bunun bir istisnası, ideolojik ağırlığı yüksek partilerdir. Bu partilerde genel olarak yasal üyelik sistemi parti organizasyonunun temelini oluşturur. Çalışma açısından bakıldığında, liderlik beklentilerinin etkilenmesi açısından taraftarlık ve üyelik grubunu bir arada değerlendirmek çok daha yerinde olacaktır.

Parti üyeliği kavramına bakıldığında, partiye olan aidiyet bağının resmiyet kazanması, aidat ödeme, parti çalışmalarına katılma, görev alma, aday olma gibi ilişkilere uzanan bir ilişki boyutunun oluştuğu görülmektedir. Parti üyeliği, partiye ilgi duymaktan daha ileri bir ilişkidir. Üye ile parti arasında resmi bir bağ vardır. Partiyle olan ilişki yazılı bir taahhüt ve sürekli bir aidat gibi, resmi, şekli bağlarla resmileştirilmiştir. Parti üyeliği, partiye katılma ve etkinlik açısından homojen bir nitelik taşımaz, bunlar da kendi içinde pasif üyeler, militanlar, liderler, profesyonel politikacılar olarak ayrıma tabi tutulabilir. Partinin seçimlerde göstereceği adayların belirlenmesine ilişkin faaliyetler, parti üyesinin tipik faaliyetlerindendir (Mutlu, 2014:30).  (Devamı var)

Etiketler: » »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.