logo

EKONOMİK FAKTÖRLER ve SİYASİ DAVRANIŞ-11

Dr.Öğr.Üyesi Bülent ÖZGÜL

Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi Yalvaç Meslek Yüksekokulu Öğretim Üyesi

(Geçen haftadan  devam)

 

1950 seçimleriyle 27 yıllık CHP iktidarına son veren Adnan Menderes’in başarılı olmasına neden olan sosyal ve siyasi faktörlerin yanında, ekonomik sorunların da önemli bir etken olduğu söylenebilir. Mağlubiyetle sonuçlanan I. Dünya Savaşı’nın ardından Kurtuluş Savaşı mücadelesi veren ve 1923’te yeni bir devlet kuran Anadolu, önce 1929 büyük ekonomik bunalımı, ardından da II. Dünya Savaşı’nın getirdiği ekonomik sorunlarla mücadele etmekten yorgun ve bıkkın düşmüştü. Uygulanan devletçi politikaların, ülkenin ekonomik gelişmesinin önünde bir engel olduğunu savunan Menderes, ekonomide liberalleşme söylemleriyle halka umut vermişti (İnan, 2002: 303). Tek parti döneminin ağır siyasi baskılarının da yarattığı bunalım, ekonomik anlamda umut vaat eden DP seçeneğini ve Adnan Menderes’in dönüşümcü liderlik söylemini çok kolay kabullenmişti.

Bildirici ve Aytekin’e göre, 24 Ocak İstikrar Kararları ile Türkiye ekonomisinde ve sanayileşme sürecinde keskin bir dönüş başlamaktadır. Eğilmez’in de (2012) vurguladığı gibi Türkiye’de özellikle 1980’lerden başlayarak en büyük değişim ekonomide olmaktadır. 1980’lere gelinceye kadar büyük ölçüde içine kapalı, devletin ağırlıkta olduğu, ithal ikamesine dayalı ekonomik yapı artık çözülmeye başlamıştır. Sanayi devrimini yakalayamadığı için kapitalizme de geçememiş olan Türkiye şimdi artık bir kapitalizm benzeri modelin içinde ilerlerken, bu model eski karma ekonomi modelinden oldukça farklı bir modeli ifade etmektedir. Eski model rıza gösterme esasına dayanırken, yeni model ise her şeyi talep etme esasına göre biçimlenmektedir (Bildirici ve Aytekin, 2015: 440).

Türkiye’de bu ölçüde keskin dönüşümün örneklerinden biri de 2002 seçimleri ve öncesinde yaşanan ekonomik krizdir. Özellikle bu seçim dönemiyle ilgili olarak yapılan pek çok çalışma, seçim sonuçlarında yaşanan sıra dışı durumun ve Recep Tayyip Erdoğan’ın parlak başarısına neden olan en önemli faktörün ekonomik kriz olduğunu ortaya koymuştur.

Siyasi istikrar-ekonomik büyüme ya da siyasi istikrarsızlık-ekonomik istikrarsızlık ilişkisi anlamlı sonuçlara sahiptir. Siyasi istikrarsızlıkların ekonomi üzerinde enflasyonun ve işsizliğin artması, büyümenin azalması, iç ve dış borçların vadesinin azalması, borçların maliyetinin artması, yatırımların azalması, sermaye kaçışının artması, borçları ödeyememe olasılığının artması, beşeri sermayenin kaçışı, verginin yerini senyorajın alması gibi sonuçları vardır. Türkiye’de de siyasi istikrarsızlık ve makro ekonomik istikrarsızlık arasında yakın bir ilişki vardır. 2000 Kasım ve 2001 Şubat krizlerinde Türkiye, şiddetli bir bankacılık ve döviz kuru sorunuyla karşılaşmış ve bu süreçte politik gerginlikler ön plana çıkmıştır(Keskin vd.,2006: 47).

2002 seçimlerinde yaşanan kimine göre devrim, kimine göre deprem etkisi yaratan sonuçların ortaya çıkmasına neden olan süreç Mayıs 1999’da göreve başlayan DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetiyle başlamıştır. Göreve başladıktan sonra Marmara depremleriyle hükümet ilk ekonomik sarsıntıyı yaşadı. Göreve başlamalarının bir buçuk yıl sonrasında Kasım 2000 krizi patlak verdi. Bundan kısa bir süre sonra ise meşhur anayasa kitapçığı fırlatma olayıyla Şubat 2001 krizi yaşandı. Türk Lirası önemli ölçüde değer kaybetti. Depremin olduğu 1999’da % 6,1 küçülen GSMH, 2000’de % 6,3 artarken, 2001’de % 9,4’lük büyük bir küçülme yaşandı. Kişi başına düşen milli gelir 1998’de 3.255 dolar iken 2001 sonunda 2.123 dolara kadar inmiştir (Turan, 2004: 265-269).

Sitembölükbaşı’nın 2002 seçimleri ile 1999 ve 1995 seçimlerinde seçmenin öncelikli olarak gördüğü sorunları karşılıklı olarak incelediği çalışmasında, 2002 genel seçimlerinde, seçmenlerin öncelikli gördüğü sorunların başında ekonomik meselelerin çözümü gelmiştir. Ülkenin içinde bulunduğu koşullara göre bu sorunun oranı değişmekle birlikte, her dönemde birinci öncelikli sorun olarak yer aldığını vurgulayan Sitembölükbaşı, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde seçmenlerin bu konuyu daha da önemsediğini ve yaşanan ekonomik krizin büyüklüğü ölçüsünde bu sorunu öncelikli görenlerin oranının arttığını kaydetmektedir. Yazarın 1994 krizi sonrasında yaptığı çalışmada, kendileriyle görüşülenlerin % 47’sinin ekonomik krizi birinci öncelikli sorun olarak görürken, kriz psikolojisinin kaybolduğu ve başka sorunların öneminin artmaya başladığı 1999’da bu oranın % 34,2’ye düştüğü ve 2002’de yaşanan büyük krizin ardından % 61,2 gibi büyük bir orana ulaştığı tespit edilmiştir (Sitembölükbaşı, 2005: 87).

Kaya’nın 2002’de yaptığı çalışmada da halkın en büyük sorun olarak ekonomik sorunları ön plana çıkardığı görülmüştür. Araştırmaya katılanların %54,8’i önemli sorun olarak ekonomik kriz ve yüksek enflasyon seçeneklerini işaretlemiştir (Kaya, 2002: 211-212).

Turan’ın 2002 seçimleri öncesi yapılan araştırmalardan aktardığına göre, seçmenin en çok ekonomik sorunlardan şikayetçi olduğu ve gelecek konusunda iyimser olmadığı tespit edilmiştir. 2002 Mart ayında yapılan araştırmada, bir önceki yıla göre Türkiye ekonomisinin söz konusu yıl nasıl olacağı sorulan seçmenlerin % 75’i iyimser olmadıklarını belirten yanıtlar vermiş, aynı sorunun sorulduğu 2002 Haziran araştırmasında iyimser olmayanların oranı % 80’e çıkmıştır. Seçim kararının alınmasının ardından Ekim’de yapılan araştırmada kötümserlerin oranı % 61’e düşmüştür. Aynı araştırmada, Mart ayında ülkenin en önemli sorununu belirtmesi istenen seçmenlerin % 87’si ekonomik kriz ve sorunları belirtirken, bu oran Haziran 2002’de % 84, Ekim 2002’de % 90 olarak gerçekleşmiştir (Turan, 2004: 272-273).

1999 seçiminde % 53,4 oy alan koalisyon ortağı DSP-MHP ve ANAP, 2002’de toplam % 14,7 oya inmiş, üç partide barajın altında kalmıştır. Kurulalı henüz bir yıl olan Adalet ve Kalkınma Partisi % 34,3 oy ile 363 milletvekilliği kazanmış ve tek başına iktidar olma şansını yakalamış, bir önceki dönem meclis dışı kalan CHP % 19,4 oyla 178 milletvekilliği kazanarak meclise giren diğer parti olmuştur. Bu seçimin ilgi çeken sonuçlarından birini, seçimden 72 gün önce kurulmasına karşın % 7,3 oy alan Genç Parti ve Cem Uzan olmuştur.

2002 seçimini kazanan Recep Tayyip Erdoğan, 1994 yılında da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini kazanmıştı. Refah Partisi İstanbul İl Başkanlığı ve belediye başkanlığı döneminde, kamuoyuna demokrat bir siyasetçi izlenimi vermemişti. Siyasi yaşamının önceki ve daha uzun kısmındaki tutumunu bir kenara bırakan Erdoğan, 2002 seçim kampanyasında önceki Erdoğan’dan farklı bir kişi, demokrat vurgular yapan bir siyasetçi olarak ortaya çıkmıştır (Gülalp, 2003: 94).

Aktay’a göre 2002 seçimlerinde büyük başarı elde eden Recep Tayyip Erdoğan’ın karizmatik bir kişiliği vardır. Aktay, Weber’in karizma olgusunun ideal tipinin “sıra dışı özellikler verilmiş bir şahsiyet; bir toplumsal bunalım veya acı durumu; bu duruma radikal bir çözüm sunacak bir düşünceler dizisi; söz konusu müstesna şahsiyetin cazibesine kapılarak onun aşkın güçleriyle doğrudan irtibatlandığına inanan bir izleyici kitlesi; bu şahsiyetin sıra dışı özelliklerinin tekrarlayan başarılarla geçerlilik kazanması” olduğunu hatırlatarak AK Parti’nin oylarının bir bölümünün Erdoğan’ın kişisel ve biraz da AK Parti’nin kurumsal karizmasıyla açıklanabileceğini söylemektedir (Aktay, 2002: 56-60). Cumhuriyet seçkini imajına uygun olmayan Erdoğan, göreli olarak devlet dışı büyüyen yeni orta sınıfın rahatlıkla aidiyet ilişkisi kurabileceği bir kişidir. Halk olduğunu ifade etmesine gerek yoktur, beden dilinden diğer tüm özelliklerine kadar doğal olarak öyle bir görüntü vermektedir (Turan, 2004: 253). (Devamı var)

Etiketler: » » » »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.