logo

reklam
05 Kasım 2025

“Dijitalleşmeden Kaçış Yok Ama Bunu Nasıl Yönetebiliriz?”

Dijitalleşmeden kaçışın kalmadığı bir çağda, asıl sınavımız artık sadece teknolojiye ayak uydurmak değil; onu yönetebilmek. Son haftalarda bu köşede Yalvaç esnafının dijital dünyaya nasıl adım atabileceğinden bahsetmiş olsak da, konuyu daha kritik bir boyuta taşımak zorundayız. Çünkü dijitalleşme artık sadece iş dünyasının değil, her birimizin, ailelerimizin ve çocuklarımızın günlük yaşamının tam merkezinde. Öyle bir döneme girdik ki, komşumuzun bir tıkla dünya nın öbür ucuna ulaştığı bu süreçte, artık yalnızca zamanımızı değil, aynı zamanda en temel dayanağımız olan ‘gerçeklik’ algımızı da yönetmek zorundayız. 

Sosyal medyada hızla yayılan, bir bakışta ayırt edilemeyen Yapay Zeka (AI) ürünü videolar, ‘Gördüğüm doğru mu?’ sorusunu hayatımızın tam merkezine yerleştirdi. Sahte içeriklerin, bir siyasetçinin ağzından hiç söylemediği bir sözü duymamıza ya da gerçekte yaşanmamış bir olayı izlememize neden olduğu bu ortamda, neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt edememe tehlikesiyle karşı karşıyayız. Yalvaç’ın sokaklarından evlerimizin içine sızan bu kontrolsüz akım karşısında, hem bireysel zihin sağlığımızı, hem çocuklarımızın dijital tehlikelerden korun masını hem de gerçeği bulma yeteneğimizi korumak için direksiyona geçme vakti geldi. Dijitalleşmeden kaçış yok, ama bu süreci sağlıklı ve bilinçli yönetmek elimizde. Peki, bu direksiyonu nasıl tutacağız ve dijital dünyayı kendi lehimize çevireceğiz? İşte bugün, bu hayati soruların cevaplarını arayacağız.

 Gözlerimiz Aldanıyor: Yapay Zeka Çağında Neye Güvenebiliriz?

Dijital dünyada kendimizi ve çevremizdeki insanları koruyabilmek için öncelikle karşı karşıya olduğumuz gerçeği tam olarak anlamamız gerekiyor. 2025 yılının sonlarına geldiğimizde, dijital tehditler artık yalnızca “fazla vakit harcamak” ya da “göz sağ lığının bozulması” gibi fiziksel sorunlarla sınırlı değil. Bugün karşımızda çok daha karmaşık ve çok katmanlı bir dijital ekosistem var. Bu ekosistemin en tehlikeli unsurlarından biri, yapay zeka teknolojileri nin kötü niyetli kullanımıyla ortaya çıkan “deepfake” olarak adlandırılan sahte video ve ses kayıtları. Bir kişinin yüzünü, sesini ve hareketlerini taklit eden bu teknoloji, artık o kadar gelişmiş durumda ki, profesyonel gözler bile gerçek ile sahteyi ayırt etmekte zorlanabiliyor. Sosyal medyada dolaşan bir videoda, hiç söylemediği bir cümleyi söylüyormuş gibi görünen bir siyasetçi, gerçekte hiç yaşanmamış bir olay ya da tamamen manipüle edilmiş bir haber, toplumsal algıyı yönlendirebiliyor, yanlış kararlar almamıza neden olabiliyor. Bu durum sadece büyük ölçekli toplumsal sorunlar yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda bireysel düzeyde de güven bunalımına, endişeye ve strese yol açıyor. Peki bu sahte içerikleri nasıl tespit edebiliriz? İlk adım, gördüğümüz her şeye karşı sağlıklı bir şüphecilik geliştirmek. Özellikle çok sansasyonel, çok şok edici, duygusal tepkiler uyandıran içeriklerin manipülatif amaçlarla üretilmiş olma ihtimali oldukça yüksek. İkinci adım ise kaynak kontrolü yapmak. Karşımıza çıkan bir video ya da haber, güvenilir, tanınmış bir kaynaktan mı geliyor yoksa ismini bile duymadığımız, kuruluş tarihi belirsiz bir sayfadan mı? Üçüncü olarak, görsel detaylara dikkat etmek gerekiyor. Yapay zeka tarafından üretilen videolarda genellikle bazı teknik kusurlar bulunur: Kişinin parmak sayısının yanlış olması, ışık ve gölgelerin tutarsızlığı, dudak hareketleriyle sesin uyumsuzluğu, doğal olmayan yüz ifadeleri gibi. Ancak teknoloji her geçen gün daha da geliştiği için, bu ipuçlarına güvenmek yeterli olmayabilir. Bu nedenle dördüncü ve belki de en önemli adım, acele etmemek ve hemen paylaşmamaktır. Elinize ulaşan bir bilgiyi, heyecanla ya da öfkeyle anında paylaşmak yerine, birkaç farklı kaynaktan doğruluğunu kontrol etmek, birkaç dakikalık bir bekleme süresi, yanlış bilginin yayılmasını engelleyebilir.

Dijital tehditler sadece sahte içeriklerle sınırlı değil. Çocuklarımızın dijital ortamlarda karşılaştığı risklerde en az o kadar ciddi. Günümüzde çocuklar, ebeveynlerinden çok daha erken yaşlarda dijital dünyayla tanışıyor. Tablet, telefon ve bilgisayar, artık oyuncakların yerini almış durumda. 

Ancak bu erken tanışıklık, beraberinde ciddi tehlikeler de getiriyor. İnternette çocuklara yönelik zararlı içerikler, şiddet içeren videolar, yaşına uygun olmayan materyaller çok kolay bir şekilde erişilebilir durumda. 

Bunun yanı sıra, çevrimiçi oyunlarda veya sosyal medyada tanımadıkları kişilerle iletişime geçen çocuklar, siber zorbalık, taciz ve hatta grooming (çocuklara yönelik cinsel istismar amaçlı manipülasyon) gibi suçların hedefi olabiliyor. Peki ebeveynler olarak ne yapmalıyız? Öncelikle şunu kabul etmeliyiz: 

Çocuklarımızı dijital dünyadan tamamen izole etmek ne mümkün ne de doğru. Çünkü dijital okuryazarlık, 21. yüzyılın temel becerilerinden biri. Ancak bu, çocukları korumasız bırakacağımız anlamına da gelmiyor.

İlk olarak, çocuklarımızla dijital dünya hakkında açık ve sürekli bir iletişim kurmalıyız. “Bugün internette neler yaptın?” sorusu, bir sorgulama ya da cezalandırma aracı değil, samimi bir merak ve ilgi göstergesi olmalı. Çocuğun gördüğü içerikleri, izlediği videoları, oynadığı oyunları rahatça paylaşabileceği bir güven ortamı yaratmalıyız.

İkinci olarak, teknolojiyi birlikte kullanmalıyız. Çocuğuyla birlikte video izleyen, oyun oynayan, sosyal medyayı keşfeden ebeveyn, hem çocuğun dijital alışkanlıklarını yakından takip eder hem de ona doğru kullanım konusunda rehberlik edebilir. 

Üçüncü olarak, net ama esnek kurallar koymalıyız. “Kesinlikle hiç telefon yok” gibi katı yasaklar genellikle işe yaramaz ve çocukta direniş geliştirir. Bunun yerine “Yemek masasında telefon kullanılmaz”, “Uyumadan bir saat önce ekran yasağı var”, “Ödevler bitmeden oyun yok” gibi açık, anlaşılır ve uygulanabilir kurallar daha etkili olur. 

Dördüncü olarak, ebeveyn kontrol araçlarını kullanmalıyız. Günümüzde çoğu cihaz ve uygulama, ebeveynlerin çocukların ekran süresini sınırlamasına, belirli içerikleri engellemesine ve dijital aktiviteleri takip etmesine olanak tanıyan araçlar sunuyor. Bu araçlar, çocuğun mahremiyetini ihlal etmeden, onun güvenliğini sağlamanın etkili yollarıdır. 

Beşinci ve son olarak, çocuklarımıza dijital güvenlik eğitimi vermeliyiz. İnternette yabancılarla konuşmamaları, kişisel bilgilerini (ad, adres, okul, telefon numarası) asla paylaşmamaları, şüpheli linkler veya mesajlar gördüklerinde hemen bize bildirmeleri, her gördükleri şeyin doğru olmayabileceği konusunda bilinçli olmaları gerektiğini öğretmeliyiz.

Sabah uyandığınızda ilk gördüğünüz şey sevdiklerinizin yüzü mü, yoksa telefonunuzun ekranı mı? Bu sorunun cevabı, belki de dijital dünyayla olan ilişkinizin en net göstergesi.

“Görüldüğü gibi, dijitalleşmeden kaçış yok ve bu süreci kontrolsüz bir kaosa çevirmek yerine, bilinçli bir fırsata dönüştürmek tamamen bizim elimizde. İster ekran süremizi yöneterek zihnimizin kaptanı olalım, ister deepfake içeriklere karşı eleştirel bir kalkan geliştirelim, ister çocuklarımıza dijital dünyada görmeyi öğretelim; kontrol her zaman bizde kalmalıdır. Ancak bu sorumluluk sadece bireysel değil, aynı zamanda toplumsal bir görevdir.

Yerel bir toplum olarak Yalvaç’ın dijital geleceğini de bu bilinçle şekillendirmeliyiz. Dijitalleşme, küresel bir olgu olmakla birlikte, yerel kimlikleri yok etmek zorunda değil. Tam tersine, doğru yönetildiğinde, dijital araçlar; Yalvaç’ın eşsiz kaymaklısını, el dokuması halılarını, Antiocheia antik kentinin tarihi derinliğini ve yerel hikayelerini dünyaya tanıtmanın en etkili yolu haline gelebilir. 

Dijital dünyada var olmak, kimliğimizi kaybetmek anlamına gelmemeli; yerelliğimizi koruyarak, değerlerimizi ön planda tutarak dijitalleşmeliyiz. Bunun için, toplum olarak dijital okur-yazarlığı bir kalkınma projesi olarak görmeliyiz. Belki kütüphane- lerde, halk eğitim merkezlerinde, okullarda düzenlenecek küçük eğitimlerle, gençlerimize sadece sosyal medya kullanmayı değil, eleştirel düşünmeyi ve bilgi doğruluğunu teyit etmeyi öğretebiliriz.

Unutmayalım ki, dijital çağda en büyük tehlike, bilgisizlik ve eylemsizliktir. Direksiyonu elimize alalım, rotamızı bilinç, sorumluluk ve yerel değerlerimizle çizelim. Dijital dünyayı, kendi lehimize, Yalvaç’ın geleceği için verimli bir araç haline getirmek mümkündür. 

“Yeter ki, bu büyük geminin kaptanı olmaya cesaret edelim.”

 

Zeynep AŞIK – İletişim ve Tasarımı Uzmanı

Etiketler: »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.