Son Dakika


Su… Hayatın başladığı yer, dünyanın kalp atışı, yaşamın özü. Varoluşumuzun en temel, en sihirli elementidir o. Toprağın can bulduğu, tohumun filizlendiği, bir bebeğin ilk nefesini aldığı o görünmez güç. İnsanın damarlarında dolaşan, gökyüzünden yeryüzüne inen, dağlardan ovalara uzanan bir mucize…
Su, sadece içtiğimiz bir madde değil; nefes aldığımız hava kadar, yürüdüğümüz toprak kadar hayati bir değer. O, aynı zamanda yeryüzündeki tüm döngülerin kusursuz orkestra şefidir. Yine de biz, bu değerin farkında olmadan yaşamaya devam ediyoruz. Musluğu açtığımızda suyun ne kadar yol kat ettiğini, bir damlanın doğmak için kaç mevsim beklediğini hiç düşünüyor muyuz? Oysa her açılan musluk, binlerce kilometrelik bir yolculuğun ve sabrın sonucudur.
Yağmurun toprağa düşüşünü sadece bir ses sanıyoruz; oysa o ses, doğanın bize gönderdiği bir şükran melodisi. Ancak bugün bu melodinin sesi kısılıyor. Gökyüzü daha az ağlıyor, göller her yıl biraz daha çekiliyor, yer altındaki su damarları sessizce kuruyor. Yazlar daha sıcak, kuraklık daha acımasız; doğanın ritmi bozuluyor. Eğirdir Gölü, bir zamanlar Isparta’nın kalbiydi. Şimdi o kalp yavaş atıyor. Kıyılar geri çekilmiş, mavilik yerini çatlak topraklara bırakmış. Yeşil Ada’ya ulaşan o ince yol, artık bir uyarı çizgisi gibi belirginleşiyor. Ve biz hâlâ aynı hızla tüketiyoruz; sanki su hiç bitmeyecekmiş gibi…
Bu vurdumduymazlık, yarınlarımıza karşı işlediğimiz en büyük suç olabilir. Oysa su bitince hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bir bardak suyu bulmak bile lüks olacak, bir damla su için koca tarlalar kuruyacak, göllerin yerinde anılar kalacak. Su tükenirse bereket tükenir, toprak ölür, yaşam susar. Gelecek nesillere bırakacağımız en büyük mirasımız, kuru toprağa dönüşecektir. Su, yaşamın sessiz kahramanıdır. Biz farkında olmadan soframıza bereket taşır, tarlayı yeşertir, rüzgârı serinletir, kalplerimize huzur verir. Ama artık o kahraman yorgun… Her israf edilen damla, onun nefesini biraz daha kısıyor.
Oysa tek ihtiyacı, sadece biraz saygı ve bilinçli bir kullanımdır. Bugün suyu korumak, sadece çevreyi değil, geleceğimizi korumaktır. Bir damlayı israf etmemek, aslında bir hayatı kurtarmaktır. Unutmayalım: Suyu kaybetmek, hayatı kaybetmektir. Ve belki de bugün duyduğumuz bu sessizlik, suyun biz den yardım çığlığıdır. Bu çığlığı duyup eyleme geçmezsek, kendi susuzluğumuzun mimarları olacağız.
Su Kaybolursa, Yaşam da Kaybolur
Bölgemizdeki su kaynaklarının tükenmesi nin en önemli nedeni, aşırı tarım ve bilinçsiz sulama yöntemleridir. Toprağı bereket- lendir mek, ürün almak için kullanılan su, çoğu zaman doğru ölçüde kullanılmıyor; akıp giden her damla, geri gelmeyecek bir kayıp olarak toprağa karışıyor. Kiraz, elma, sebze gibi ürünler, hayatın temel lezzetlerini sunarken aslında çok büyük bir bedel ödüyor; örneğin bir kilo kiraz üretimi için yaklaşık bir ton su harcanıyor. Her bir meyve tanesi, toprağın ve gölün sessiz kahramanlarının emeğiyle büyüyor.
Ne yazık ki, birçok tarım alanında hâlâ eski sulama yöntemleri kullanılıyor. Su, tarlaya ulaşmadan toprağın üzerinden akıp gidiyor, nehirler beslenemiyor, göller çekiliyor. Yeraltı suları ise kontrolsüzce kullanılıyor; kuyular ve sondajlarla çekilen her damla, yeraltındaki doğal dengeleri bozuyor ve göllerin, derelerin hayat kaynağı kuruyor.
Üstelik tüm bu yanlış kullanım, iklim değişikliğinin getirdiği azalan yağışlar ve uzun süren kurak dönemlerle birleşince, suyun tü kenme hızı geri dönülmez bir boyuta ulaşıyor. Eğirdir Gölü’nün su seviyesinin her yıl biraz daha düşmesi, gözlerimiz önünde yaşanan bu sessiz tahribatın en somut göstergesi. Kıyılar çekiliyor, gölün maviliği yerini çatlamış toprak lara bırakıyor, çevresindeki tarım alanları ve yaşam da her geçen gün daha fazla etkileniyor.
Kısacası, yanlış kullanım ve çevresel değişimler bir araya gelince, bölgemizin en değerli kaynağı giderek azalıyor. Bu sessiz tükeniş, sadece bir doğal kaynak kaybı değil; geleceğimizin, bereketimizin ve yaşamımızın kaybı demek. Her damla suyu doğru kullanmak, sadece bugünü değil, yarını da kurtarmak anlamına geliyor.
Azalan Yağış, Tükenen Hayat
İklim değişikliği, Türkiye’de su kaynaklarının tükenmesinde giderek daha belirgin bir tehdit haline geliyor. Son yıllarda azalan yağışlar ve uzun süren kuraklık dönemleri, sadece göllerin ve derelerin çekilmesine değil, aynı zamanda yeraltı su rezervlerinin de hızla boşalmasına yol açıyor. Eğirdir Gölü ve çevresindeki diğer göllerin çekilmesi, yerel ekosistemin dengesini bozarken, tarım alanlarında suya erişimi zorlaştırıyor. Bu kuraklık döngüsü, her damlası değerli suyun daha bilinçsiz kullanılmasına da neden oluyor.
Türkiye’de kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı, dünya ortalamasının yaklaşık üçte biri kadar sınırlı. Yani elimizdeki su, doğal olarak kısıtlı olduğu kadar, her geçen yıl daha da değer kazanıyor. Eğer tarımda, sanayide ve günlük yaşamda su tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmezsek, önümüzdeki yıllarda içme suyundan tarımsal sulamaya, göl ve derelerden yeraltı rezervlerine kadar her alanda ciddi sıkıntılarla karşılaşmamız kaçınılmaz.
Her damla su, hayatın kendisi. Onu kaybedersek, sadece bugünü değil, yarını da kaybedeceğiz. Kuraklık, göllerin çekilmesi ve rezervlerin azalması, sessiz bir uyarı niteliğinde: Eğer bugün önlem almazsak, yarın susuzlukla yüzleşmek zorunda kalacağız.
Eğirdir Gölü Yok Oluyor
Eğirdir Gölü, Türkiye’nin dördüncü büyük tatlı su gölü ve Isparta’nın en değerli yaşam kaynağı dır. Yüzyıllardır çevresine bereket dağıtan, gökyüzünü yansıtan Yedi Renkli Göl, şimdi sessizliğin en acı çığlığını atıyor. Bu çığlık, sadece doğal bir olay değil; kuraklık, kontrolsüz sulama ve iklim krizinin birleşimiyle hızlandırılan bir yok oluşun sinyalidir. Bu durum, insanoğlunun doğanın dengesini ne denli acımasızca hiçe saydığının somut bir kanıtı dır.
Son yıllarda gölün mavi yüzeyi dramatik bi çimde küçülüyor. Kıyılar hızla geriliyor, bir zamanlar hayat dolu olan sazlıklar çatlayarak kuruyor. Suyun dingin sesi yerini hüzünlü bir boşluğa bırakmış durumda. Göl, içindeki balıklar, su kuşları ve endemik türler için artık soluklanacak alan bulmakta zorlanıyor. Çekilen sular, geride binlerce yıllık ekosistemin kemiklerini açığa çıkarıyor.
Bu trajediyi rakamlar en net şekilde ortaya koyuyor: 2024 yılı itibarıyla göle ulaşan su miktarı 372 milyon metreküp iken, buharlaşma miktarı 473 milyon metreküp olarak kaydedildi. Yani göle gelen su, kendi buharlaşmasını bile karşılayamıyor. Her geçen gün göl, varlığını korumakta güçlük çekiyor. 101 milyon metreküplük bu devasa açık, gölün kendi kendini tükettiği ve sığlaşmanın buharlaşmayı katlayarak artırdığı kısır döngünün kanıtıdır.
Bu sadece bir istatistik değil; su seviyesi azalan her göl, ekosistemin, tarımın ve insanların yaşamı nın dramatik bir göstergesidir.
Su seviyesindeki düşüşün ekolojik ve ekonomik etkileri yıkıcıdır. Gölün sığlaşması, su kalitesini bozuyor, kirletici konsantrasyonunu artırıyor ve ze hirli alg patlamalarıyla ötrofikasyon sürecini hızlandırıyor. Sosyo-ekonomik olarak ise durum bir felakettir: Gölün su seviyesindeki düşüş, balıkçıların ağlarını boş bırakmasına, çiftçilerin tarlalarını yeterince sulayamamasına ve içme suyu temininin giderek zorlaşmasına yol açıyor. Cennetabad olarak anılan bölgenin turizmi, tarımı ve kültürü büyük bir krizle karşı karşıyadır. Boş kalan ağlar ve susuz tarlalar, yüz binlerce insanın geleceğine dair derin bir karamsarlık yaymaktadır.
Artık gölü korumak bir seçenek değil, zorunluluktur. Hükümetin can suyu takviyesi ve kapalı sulama projeleri gibi eylem planları ne kadar kapsamlı olursa olsun, bireysel sorumluluk ve bilinçli su kullanımı şarttır. Her damlası kıymetli bu suyu korumak, israfa son vermek, yarını güvence altına almak demektir. Suyun kutsallığını yeniden idrak etmeli ve onu bir emanet olarak görmeliyiz.
Eğirdir Gölü’nün sessiz çığlığı, bize hayatın değerini hatırlatıyor: Eğer bugün bu kayıp karşısında önlem almazsak, yarın bu eşsiz doğa harikasını yalnızca hatıralarımızda göreceğiz. Ve o gün, geri döndürülmesi mümkün olmayan bir kaybın sessiz tanıkları olacağız.
Zeynep AŞIK – İletişim ve Tasarım Uzmanı
Etiketler: bilinçli su kullanımı » su kaynaklarıYorum yapabilmek için Giriş yapın.
BENZER HABERLER