• İYİ Parti Yalvaç Mustafa Kodal
  • MHP Hüyüklü Belediye Başkan Adayı Kadir MİNNET

logo

OKUTAN’DAN SÜRPRİZ ÖNERİ: GÜÇLENDİRİLMİŞ BAŞBAKANLIK SİSTEMİ

MHP Isparta Milletvekili Nuri Okutan, Türkiye’nin ihtiyacı Başkanlık ya da Partili Cumhurbaşkanlığı değil, Güçlendirilmiş Başbakanlık sistemi olduğunu söyledi.

 

Okutan, “Bugün Türkiye’de öncelikle yapılması gereken, cumhurbaşkanlığı makamının yürütmeye ve icraya ilişkin yetkilerini sınırlandırmak, cumhurbaşkanını devletin birlik ve beraberliğini artırıcı, koordineyi sağlayıcı ve daha çok temsil görevlerini yapan bir konumda, cumhurun reisi konumunda tutmaktır. Dolayısıyla başbakanlığın yetkileri artırılmalı, icrai bir sorumluluğu bulunmayan cumhurbaşkanlığının yetkileri ise azaltılmalıdır. Böylece şikâyetçi olunan iki başlı sistemden, tekli sisteme geçilmiş olacaktırTürkiye’nin ihtiyacı; cumhurbaşkanının değil, başbakanın güçlendirilmesidir. Önerimiz adı üzerinde “Güçlendirilmiş Başbakanlık” sistemidir. Yani parlamenter sistemin güçlendirilmesidir” şeklinde konuştu.

 

MHP Isparta Milletvekili Nuri Okutan Güçlendirilmiş Başbakanlık sistemine geçildiği takdirde, Cumhurbaşkanı’nın tekrar partisinin başına geçip, millet seçtiği sürece Başbakan olarak ülkesine, milletine ve partisine hizmet edebilmesi pek ala mümkün olduğuna işaret ederek, “bu sistemde, ek olarak süre ve dönem sınırlaması ve kısıtlaması da bulunmamaktadır” dedi.

 

MHP Isparta Milletvekili Nuri Okutan TBMM’de düzenlediği basın toplantısına, Adana Aladağ’da meydana gelen yangın faciasında hayatını kaybeden öğrencilere rahmet, ailelerine ve bütün millete başsağlığı dileklerini ileterek başladı.

 

MHP’li Okutan konuşmasına şöyle devam etti“demokrasilerde olması gereken görev, yetki ve sorumluluk denkliği tesis edilmiş; yasama, yürütme ve yargının birbirini kontrol etmesi temin edilmiş ve nihayet çok partili parlamenter demokratik rejim de yerli yerine oturtulmuş olacaktır. Türkiye’nin ihtiyacı olan, öncelikle yapılması gereken ve gerçek çözüm Güçlendirilmiş Başbakanlık, yani parlamenter sistemidir.Diktatörlüğe kapıyı kapatmak, idareyi işler hale getirmek, devlet aklını ortaya koyabilmek ve millet vicdanını rahatlatmak için; cumhurbaşkanı partiler üstü ve tarafsız olmalı, başbakan da icrai manada gerekli tüm yetkilere sahip olmalıdır.”

 

Güçlendirilmiş Başbakanlık sisteminin kalıcı olabilmesi için seçim ve siyasi partiler kanunlarının değiştirilmesi gereğini anlatan Okutan, sistemin temeli olan siyasi partilerin güçlendirilmesi gerektiğini ve parti içi demokrasinin işletilmesinin de şart olduğunu belirtti.

 

MHP Isparta Milletvekili Nuri Okutan güçlü demokrasilerin, güçlü siyasi partilerle mümkün olduğunu kaydederek, “bu manada çok partili parlamenter demokratik rejimin teminatı olan siyasi partilerin korunması, geliştirilmesi ve yaşatılması için gerekli tedbirler de bir an önce alınmalıdır. Partiler öncelikle kendileri demokratik olmalı, demokrasiyi özümsemeli ve demokratik rekabet ve yarışma kanallarını sürekli açık tutmalıdırlar. Bu bakımdan öncelikle seçim ve siyasi partiler kanunları değiştirilmeli, partiler demokratikleştirilmeli, seçmen iradesi bütün renkleriyle parlamentoya yansımalı, milli irade tam anlamıyla tecelli etmelidir” dedi.

 

Partili Cumhurbaşkanlığı sistemine geçmenin 1940’lı yıllardaki tek parti dönemine dönmekle eş anlamlı olduğunu belirten Okutan, Dörtlü Takrir ve Demokrat Parti’nin kuruluşuna dair hatırlatmalarda bulundu. MHP Isparta Milletvekili Nuri Okutan sık sık tarihten örnekler verdiği konuşmasını şöyle sürdürdü: “7 Haziran 1945 tarihinde CHP’li dört milletvekili, Celal Bayar ve 3 arkadaşı parti meclis gurubunda açık olarak görüşülmek üzere, meclis grubu başkanlığına bir takrir yani önerge vermişlerdir. Bu önerge, Türk siyasi tarihinde ‘Dörtlü Takrir’ olarak yer almıştır” dedi. Okutan milletin 1940’lı yıllardaki sisteme dönmesinin mümkün olmadığını belirterek şöyle konuştu: “Demokrat Parti o yıllarda cumhurbaşkanlığı ile parti genel başkanlığının tek kişide toplanmasına savaş açtı. 1947 yılında Demokrat Parti “Hürriyet Misakı”nı ilan etti ve cumhurbaşkanlığı ile parti genel başkanlığının ayrılmasını zorladı.İsmet Paşa bile 12 Temmuz 1947’de yayınladığı beyannamede  “meşru ve kanuni siyasi partilere karşı tarafsız ve eşit muamele mecburiyeti, siyasi hayat emniyetinin temel şartıdır” diyerek bu modelin çok partili hayatta yerinin olmadığını söylemiştir.”

 

MHP Isparta Milletvekili Nuri Okutan, Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin parti devleti demek olduğuna işaret ederek şöyle konuştu: “Partili cumhurbaşkanlığı, partinin askeri, partinin polisi, partinin hâkimi, partinin savcısı, partinin memuru velhasıl partinin devleti sonucunu doğuracağından, memleket ayrışmaya gidecektir. Böyle bir kutuplaşma ve ayrışma doğal olarak birlik ve beraberliği zedeleyecek, zihinsel olarak bölünmeye ve parçalanmaya hizmet edecektir. Birlikteliğimiz zarar görecektir.”

 

MHP Isparta Milletvekili Nuri Okutan’ın konuşmasının tamamı şöyle:

Değerli Basın Mensupları

Türkiye bir beka sorunu ile karşı karşıya iken sistem değişikliğine gitmenin bedelinin ağır olacağını daha önceki basın toplantılarımızda defalarca ifade etmiştik.

Bugünlerde Başkanlık tartışmaları yerini “partili cumhurbaşkanlığı” tartışmalarına bırakmıştır. Bu konudaki gelişmeleri milletçe ibretle izliyoruz.

Bütün yetkileri kendinde toplamış kişiye başkan deseniz ne olur, cumhurbaşkanı deseniz ne olur? Değişen ne olacaktır? İsim dışında hiçbir şey değişmeyecektir.

Partili cumhurbaşkanlığında da tartışma konusu “cumhurbaşkanı bir partinin sadece üyesi mi olsun yoksa genel başkanı da olabilir mi” noktasına gelmiştir.

Bu aslında “1940 İsmet Paşa modeli mi, yoksa 1947 İsmet Paşa modeli mi istiyorsunuz” tartışmasından başka bir şey değildir.

Değerli Basın Mensupları,

1940 İsmet Paşa modelinde İsmet Paşa hem parti genel başkanı hem cumhurbaşkanıydı.

Bu modeli çok partili siyasi hayatta devam ettirme imkânı olmamıştır. Demokrat Parti bu konuda büyük mücadeleler vermiştir. Aslında Demokrat Parti’nin kuruluşu bu mücadelenin veriliş hikayesi ile başlar.

7 Haziran 1945 tarihinde CHP’li dört milletvekili, Celal Bayar ve 3 arkadaşı parti meclis gurubunda açık olarak görüşülmek üzere, meclis grubu başkanlığına bir takrir yani önerge vermişlerdir. Bu önerge, Türk siyasi tarihinde ‘Dörtlü Takrir’ olarak yer almıştır.

Bu önerge, özgürlükleri kısıtlayan rejimi daha fazla sürdürmenin doğru olmayacağı, anayasal hak ve özgürlüklerin tanınması gerektiği üzerinde durmuş ve nihayetinde “memlekette demokratik usullerin daha geniş şekilde tatbikine geçilmesi” amacını taşımıştır.

Bu önerge CHP içinde kabul görmemiş ve Dörtlü Takrir’e katılanlar dışlanmış, buradan da Demokrat Parti doğmuştur.

Demokrat Parti o yıllarda cumhurbaşkanlığı ile parti genel başkanlığının tek kişide toplanmasına savaş açtı. 1947 yılında Demokrat Parti “Hürriyet Misakı”nı ilan etti ve cumhurbaşkanlığı ile parti genel başkanlığının ayrılmasını zorladı.

İsmet Paşa bile 12 Temmuz 1947’de yayınladığı beyannamede  “meşru ve kanuni siyasi partilere karşı tarafsız ve eşit muamele mecburiyeti, siyasi hayat emniyetinin temel şartıdır” diyerek bu modelin çok partili hayatta yerinin olmadığını söylemiştir.

1947 İsmet Paşa modelinde ise İsmet Paşa cumhurbaşkanı olduğu için Genel Başkanlık görevlerini İkinci Başkan üstlenmiştir.

Bu modelin sıkıntıları ise 1947-1960 arasında yaşanmış olumsuz tecrübe nedeniyle 1961 Anayasasında cumhurbaşkanının partiler üstü tarafsızlığı ilkesi geliştirilmiştir.

2016 yılında Türkiye’nin önüne soğuk savaş dönemi demokratik şartlarının veya 1940’lı yılların tek partili modellerinin getirilmesini kabul etmiyoruz.

İnanıyorum ki milletimiz de kabul etmeyecektir.

Değerli Basın Mensupları,

Partili cumhurbaşkanlığı, partinin askeri, partinin polisi, partinin hâkimi, partinin savcısı, partinin memuru velhasıl partinin devleti sonucunu doğuracağından, memleket ayrışmaya gidecektir. Böyle bir kutuplaşma ve ayrışma doğal olarak birlik ve beraberliği zedeleyecek, zihinsel olarak bölünmeye ve parçalanmaya hizmet edecektir. Birlikteliğimiz zarar görecektir.

Bize göre bu yeni sistemin adı parti devletidir ve nihayetinde seçilmiş diktatörlüktür.

Partili cumhurbaşkanlığı demek, Türkiye için aynı zamanda tek parti dönemine dönmek demektir.

Değerli Basın Mensupları,

Pek çok maddesi değiştirilen 12 Eylül Anayasası, darbenin lideri Kenan Evren’e göre kurgulanmış bir anayasa olduğu herkesin malumudur.

Aslında bu yüzden 12 Eylül Anayasası’nda cumhurbaşkanlığı olması gerektiğinden fazla güçlendirilmiştir.

Bu husus, politik şahsiyet taşımayan cumhurbaşkanları için pek fazla sorun olmamıştır. Ancak aktif siyasetin içinden ve parti liderliğinden gelen Merhum Özal, Merhum Demirel ve Sayın Erdoğan için bunun bir sorun oluşturduğu ortadadır. Bunu inkâr etmiyoruz.

Parti liderleri, kendileri başbakanken, cumhurbaşkanlarının yetkilerini çok gördüler, doğal olarak siyasi temsil ve sorumluluk yetkisinin kendilerinde olduğunu dillendirdiler ve dolayısıyla çatışma kaçınılmaz oldu. Sonra bu liderler kendileri cumhurbaşkanı olunca da partileriyle ilişkilerini devam ettirmek, partilerini yönlendirmek ve yönetmek istediler, ancak bu resmen ve fiilen mümkün olmadı. Tartışma çıktı.

Sonuçta Türk siyasetine bir dönem damgasını vuran Anavatan Partisi de, Doğru Yol Partisi de kurucu liderleri cumhurbaşkanı olunca dağıldı. Bu iki parti birleşmelerine rağmen erimeyi durduramadılar.

Belli bir birikimi, misyonu ve kadroyu temsil eden partilerin dağılması, eriyip gitmesi ve yok olması esasında Türk demokrarisi açısından bir kayıptır. Çünkü siyasi partiler, çok partili parlamenter sistemin vazgeçilmez unsurlarıdır.

Esasen demokrasiye bağlı güçlü partilerin varlığı, hem demokrasimiz için, hem de ülkemiz için büyük bir kazançtır.

Değerli Basın Mensupları,

Bir yanlışı daha büyük yanlışla düzeltemezsiniz.

Sayın Erdoğan, 1982 Anayasasındaki bir yanlışlığı düzeltmek için ülkemizi çok daha büyük ve içinden çıkılmaz hale getiren vahim bir yanlışa sürüklemek üzeredir.

1982 Anayasasının getirdiği iki başlı sistemi düzeltmenin yolu; Başkanlık veya partili cumhurbaşkanlığı sistemi değildir. Soğuk savaş şartlarının dayattığı demokratik anlayışa da götürmek değildir.

Bu iki yol da Türkiye’yi seçilmiş diktatörlüğe ve çöküşe götürür.

Değerli Basın Mensupları,

Bu sorunun parlamenter sistemin içinde çözümü için; kesin, kalıcı ve alternatif bir önerimiz var.

Çözüm; 1982 Anayasasının cumhurbaşkanına verdiği yetkilerin azaltılmasından geçmektedir.

Bugün Türkiye’de öncelikle yapılması gereken, cumhurbaşkanlığı makamının yürütmeye ve icraya ilişkin yetkilerini sınırlandırmak, cumhurbaşkanını devletin birlik ve beraberliğini artırıcı, koordineyi sağlayıcı ve daha çok temsil görevlerini yapan bir konumda, cumhurun reisi konumunda tutmaktır.

Dolayısıyla başbakanlığın yetkileri artırılmalı, icrai bir sorumluluğu bulunmayan cumhurbaşkanlığının yetkileri ise azaltılmalıdır.

Böylece şikâyetçi olunan iki başlı sistemden, tekli sisteme geçilmiş olacaktır.

Türkiye’nin ihtiyacı; cumhurbaşkanının değil, başbakanın güçlendirilmesidir.

Önerimiz adı üzerinde “Güçlendirilmiş Başbakanlık” sistemidir. Yani parlamenter sistemin güçlendirilmesidir.

Bu yapıldığı takdirde, Sayın Cumhurbaşkanı’nın tekrar partisinin başına geçip, millet seçtiği sürece Başbakan olarak ülkesine, milletine ve partisine hizmet edebilmesi pek ala mümkündür. Bu sistemde, ek olarak süre ve dönem sınırlaması ve kısıtlaması da bulunmamaktadır.

Böylece demokrasilerde olması gereken görev, yetki ve sorumluluk denkliği tesis edilmiş; yasama, yürütme ve yargının birbirini kontrol etmesi temin edilmiş ve nihayet çok partili parlamenter demokratik rejim de yerli yerine oturtulmuş olacaktır.

Türkiye’nin ihtiyacı olan, öncelikle yapılması gereken ve gerçek çözüm Güçlendirilmiş Başbakanlık, yani parlamenter sistemidir.

Diktatörlüğe kapıyı kapatmak, idareyi işler hale getirmek, devlet aklını ortaya koyabilmek ve millet vicdanını rahatlatmak için; cumhurbaşkanı partiler üstü ve tarafsız olmalı, başbakan da icrai manada gerekli tüm yetkilere sahip olmalıdır.

Ayrıca Güçlendirilmiş Başbakanlık sisteminin kalıcı bir şekilde hayata geçirilebilmesi için, sistemin temeli olan siyasi partilerin güçlendirilmesi ve parti içi demokrasinin işletilmesi şarttır.

Bu manada çok partili parlamenter demokratik rejimin teminatı olan siyasi partilerin korunması, geliştirilmesi ve yaşatılması için gerekli tedbirler de bir an önce alınmalıdır.

Partiler öncelikle kendileri demokratik olmalı, demokrasiyi özümsemeli ve demokratik rekabet ve yarışma kanallarını sürekli açık tutmalıdırlar.

Bu bakımdan öncelikle seçim ve siyasi partiler kanunları değiştirilmeli, partiler demokratikleştirilmeli, seçmen iradesi bütün renkleriyle parlamentoya yansımalı, milli irade tam anlamıyla tecelli etmelidir.

Değerli Basın Mensupları

Tarih bir nehir gibidir, hep ileriye doğru akar.

Tarihi geriye doğru akıtmaya çalışmak, bir nehri geriye akıtmaya çalışmak gibi beyhudedir.

Türkiye’de bugün demokrasi, insan hakları, özgürlükler, adalet ve hukuk devleti açısından büyük bir geriye gidiş söz konusudur.

Ancak tarih hükmünü icra edecek ve geriye gidişten dönülecektir. Biz buna inanıyoruz.

Biz devletimize ve ülkemize çok pahalıya patlamadan bu yanlıştan hemen dönüşü tavsiye ediyoruz.

Yoksa her halükarda Türkiye demokrasiye, özgürlüklere, insan haklarına, adalete ve hukuk devletine kavuşacaktır, ancak beyhude bedeller ödenmiş olacaktır. Yanlış hesap Bağdat’tan dönecektir.

Ancak dileğimiz bunun yanlış yollara saparak, zaman kaybederek ve ağır bedeller ödeyerek değil, yol yakınken gerçekleşmesidir.

Etiketler: » »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.