logo

KUTUPLAŞAN TOPLUM VE “HOŞGÖRÜ”SÜZLÜK


Prof.Dr. Hulusi Doğan
hulusidogan@mu.edu.tr

Demokrasi, en kısa ifadesiyle “halkın kendi kendini yönetmesi” olarak tanımlanmaktadır.  Demokrasi kelimesinin kökeni, gelişimi, uygulanış şekilleri, olumlu ya da eksik yönleri gibi konularda bugüne kadar çok şey söylenip yazılmış ve yazılmaktadır.

Ancak bugün gelmiş olduğumuz nokta itibariyle demokrasinin temel ilkelerinden bir tanesi olan “hoşgörü” üzerinde çok daha fazla durmamız gerektiğine inanmaktayım. Zira hoşgörü, demokrasinin diğer temel ilkeleri olan “milli egemenlik, seçme seçilme hakkı, katılım, özgürlük, eşitlik, çoğulculuk, hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı” ilklerinin de varlığı ve gelişimi için hayati önem taşımaktadır.

Hoşgörü fikir özgürlüğünün de, tüm farklılıklara tahammül edebilmenin de ana kaynağıdır. Dolayısıyla hoşgörü özgürlükleri, özgürlükler farklılıkları, farklılıklar da yenilik ve yaratıcılığı tetikleyecektir. Bu anlamda hoşgörü sadece demokrasinin değil, bilim ve yeniliklerin de vazgeçilmezidir. Hoşgörü farklı düşüncelerin doğuşu, her alandaki yenilik ve yaratıcıkların gelişim mayasıdır. Hoşgörü bir toplumda ne kadar derine, tabana inmiş ve hücrelere sinmişse özgürlük, demokrasi ve yaratıcılık da o kadar artmış demektir.

Hoşgörünün ilk yerleşim ve gelişim kaynağının aile, okul ve toplum (sosyal çevre) olduğunu söylemek olanaklıdır. Dolayısıyla kendimize şu soruları sormamız gerekir.

Bizler okullarda öğrencilerimize, ailemizde çocuklarımıza, işyerinde çalışanlarımıza, arkadaşlarımıza hoşgörüyü mü aşılamaktayız?

Onlardan farklı olmaları, farklı düşünmeleri, yeni bir bakış, yeni bir eleştiri getirmelerini mi istemekteyiz?

Yoksa onlara sürekli kurallara uymayı ve uyumlu olmayı, kimseyle ters düşmemeyi, eleştirmemeyi, söz dinlemeyi, başına iş ve icat çıkarmamalarını mı öğütlüyoruz?

Farklı düşünebilmenin ayrıcalık, zenginlik olduğunu mu?

Yoksa toplumda çıban başı mı olacaklarını söylüyoruz?

Tarihte ancak farklı düşünen ve eleştirel bakabilenlerin iz bırakabildiğini mi hatırlatıyoruz?

Yoksa mutluluğun suya sabuna dokunmadan yaşayabilmede mi gizli olduğunu vurguluyoruz?

Okullarda, işyerlerinde, bulunduğumuz ve iş yaptığımız her alanda farklı düşüncelere, faklı kişiliklere saygı duyup, zenginlik olarak mı kucak açıyoruz?

Yoksa eleştiri ve eleştirenleri dışlayıp, bizi koşulsuz savunup, övecek taraftar topluluğu mu toplamaya çalışıyoruz

Unutmamak gerekir ki hoşgörü ve özgürlüğün yeterince gelişmediği toplumlarda daha çok taraflık, taraftarlık vardır. Taraflık ne kadar artarsa objektiflik de o kadar azalacaktır. Olay ve olgulara hep tek açıdan bakma, herşeyi kendi lehine yorma ve yontma, aynı düşüncede olanları etrafında toplayıp onları kahraman, farklı düşünenleri öteleyip düşman görme eğilimleri artabilmektedir. Taraflığın ileri düzeyi fanatiklik, marjinalliktir. Bu da farklı düşüncelere hoşgörüyü tamamen yitirme, fanatiği olunan kitlenin tüm düşüncelerini hiç sorgulamadan kabullenip ateşli savunucusu olmak demektir.

Birey kendisini bir anda doğruluğu ve bilimsel gerçekliği olmayan birşeyi savunurken, farklı düşüncelere ve düşünenlere düşmanlık içerisinde bulabilir. Bu da toplumdaki ayrışmayı körükleyip, hoşgörü ve uzlaşı kültürünü temelinden sarsabilir. Bu anlamda özellikle sosyal medyada farklı görüş ve düşüncede olanlara yönelik giderek artan hakaret, tehdit ve küfürlerle demokratik hoşgörü ve uzlaşı kültürümüz açısından kaygı vericidir. Bugün toplumu yöneten ve yön verenler başta olmak üzere hepimize ülkemiz ve demokratik geleceğimiz açısından çok daha önemli sorumluluklar düşmektedir.

Demokrasinin dışlama, ayrışma, ayrıştırma değil hoşgörü ve uzlaşı kültürü olduğunu unutmamalı ve bunu yaşatmalıyız.

Aksi takdirde gelecek nesillere veremeyeceğimiz bir vicdani hesap hepimizi bekliyor olacaktır.

Etiketler: »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • TANRIYA KARŞI HATA YAPMAYACAKSIN

    16 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Erkenden uyanan Pomponius avludaki çardağın altında oturmuş; yorgun, boş bakışlarla etrafına bakınıyordu. Auxanousa günaydın diyerek gelip karşısındaki sandalyeye oturdu. Pomponius gözünün ucuyla ona bakarak; “bir haftadır senin yüzünden doğru düzgün uyuyamıyorum. Yatakta dönüp duruyor ve durmadan sayıklıyorsun.” Auxanousa mahcup bir biçimde başını hafif öne eğerek, her gece aynı rüyayı görüyorum. Oğlumuz Terentius karşımda durup bana bakıyor. Bakıyor dediysem o ela güzel, sevgi dolu gözleriyle değil. Zift gibi bir siyahlıkla dolu göz çukurları...
  • Öğretmen ve Üniversite

    10 Aralık 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Sümerli eğitmen ve şair Ludingirra, günümüzden 4000 yıl önce “Mademki biliyorsun, niye öğretmiyorsun”  diyerek bilginin ve öğretmenin önemini çağlar ötesinden seslendirmiş. “Hiç Bilenlerle Bilmeyenler Bir olur mu” ilahi tebliğinde bilgilenmenin, öğrenmenin ve Hz. Ali’nin “Bana Bir Harf Öğretenin 40 Yıl Kölesi Olurum” sözlerinde öğretmenin önemi en güzel şekilde ifade edilmiş. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, İstiklal savaşında düşmanla olduğu gibi; Cumhuriyetle birlikte “Ülkemizi dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkartmak”, ...
  • Ramazan Amca’nın Duâsı

    07 Aralık 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    “Sen kendüye ne sanursan ayruğa da anı san. “      Hacı Bektaş Velî 19 yıl önce... Geçirdiğim kalp rahatsızlığı nedeniyle üniversite hastanesinin kardiyoloji servisinde yatıyorum. Oda arkadaşım Ramazan Amca, 80-85 yaşlarında bir Alzheimer hastası... Refakatçisi olan yakınlarından öğrendiğimiz kadarıyla geçmişte çiftçilik yapan bu amcamız  boylu poslu;  ileri derecede görme rahatsızlığı olduğu için kalın camları olan gözlük takan, konuşmayı seven birisi.  Bizi tanımak istiyor; kendimizi tanıtıyoruz, on dakika sonra aynı şeyleri yine soruyor ve...
  • ADA DOĞURAN GÖL

    07 Aralık 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Bugün dünyamız ve ülkemiz için en büyük tehlike  kuraklık, kıtlık ve  açlıktır. Bunun için dünyayı istedikleri kalıplara sokan, dünyaya şekil veren kapitalizm düzeninin küresel şirketleri dünya nüfusunun azaltılması gerektiğini savunmaktadırlar. Hatta bu maksatla; laboratuvar kökenli salgın hastalıklar, KULLANDIRTTIKLARI ilaçlar, aşılar, gübreler, böcek ilaçları=zehirler, soğuk, sıcak dünya ve uzay savaşları ile havada, suda, karada, hatta uzayda ekosistem tahriplerini devreye sokmaktadırlar. Elbette ülkemiz de bu olumsuzluklardan fazlasıyla...