logo

Kesici’den çağrı: “Göl denince su değil havza düşünülmeli ve havza korunmalıdır”

Her geçen gün kuruma gerçeğiyle daha fazla yüz yüze kalan Eğirdir Gölü’nün korunması için bilim insanlarının uyarılarının ardı arkası kesilmiyor. Ancak, bilim insanları siyasi iradeye çağrıda bulunuyor. Cumhurbaşkanlığı Ulusal Risk Kalkanı İklim Dostu Yeşil Dönüşüm Kurulu Üyesi Dr. Erol Kesici; “Sorunları ve çözümü bilimsel olarak bilinen gölün, rehabilitasyonu için uygulamayı başlatacak olan siyasi iradenin sözünde durması gerekiyor” dedi.

Doğal afetler arasında en tehlikelisi olarak gösterilen kuraklık, yavaş yavaş gölleri çöl haline getiriyor.

Bilim insanlarının ‘doğanın gizli tehlikesi’ olarak yorumladığı kuraklık tatlı su kaynaklarımız açısından da büyük bir riski beraberinde getiriyor.

Kurumaya yüz tutan Eğirdir Gölü ile ilgili bilim insanları hemen her gün uyarılarda bulunuyor. Ancak, ne yazık ki gölün kurtarılabilmesi için radikal adımlar bir türlü atılamıyor.

Cumhurbaşkanlığı Ulusal Risk Kalkanı İklim Dostu Yeşil Dönüşüm Kurulu Üyesi Dr. Erol Kesici; Haber Sulh Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Bora Tüfekli’ye Eğirdir Gölü’nde yaşanan sıkıntının iklim krizi ya da küresel ısınmadan ziyade insan eli ile ortaya çıkarıldığını anlattı.

Göllerin havzalarıyla birlikte korunması gerektiğinin altını çizen Dr. Kesici, “Dünyanın, Türkiye’nin uluslararası stratejik öneme ve Doğal Sit Alanı- Hassas Alan, Özel Koruma unvanlarının yanı sıra kırk yıl içerisinde kırktan fazla çıkarılan yasa ve yönetmeliklerle ve de Özel Hükümlerle korunması için yasalarla korunması gereken göl “kuraklık ve iklim değişimi” gibi doğa olaylarıyla değil, doğal olmayan “insan davranışlarıyla” kurumaya yüz tutmuş durumdadır. Göl neredeyse ortalama doğal su yüzey alanının (göl aynası) %62’sini, su seviyesinin de%76’sını gölün su bütçesinin ( hidrolojik bilançosunun) korunamaması, yönetilememesi nedeniyle kaybetmiş durumdadır” bilgisini verdi.

 

GÖL DENİNCE SU DEĞİL HAVZA AKLA GELMELİ

Dr. Kesici, “Gölün Havzası takriben 3 bin 309 kilometrekaredir ve göl bu havzanın sularını toplamaktadır. Havzayı korumazsak gölü koruyamayız. Gölün su aynası 512 kilometrekareydi. Şimdi ise 310 kilometrekareye kadar küçüldü. Göl denince su değil havza düşünülmeli ve havza korunmalıdır. Havza korunamadığı için, göle giderek yaklaşıldığında, arsa, bina, bahçe, yol, tarım alanları ‘işgalleriyle’de gölün sonuna gelindi. Doğal göllerin su seviyelerinde biyolojik korunma- yaşam seviyesi ortalama 12 metre bu seviye güneş ışınlarının gölün dip kısmına ulaşmaması – ısınmaması için gerekli olan mesafedir” dedi.

 

GÖLÜN GÜÇLÜLERİ VE GÜÇSÜZLERİ

Gölde bir işgal durumunun söz konusu olduğuna işaret eden Dr. Kesici, “Gölden, ‘gücü olan’ yasaksız korumasız suyu çekmekte, bir kısım yerlerde su sorunu yokken, ‘güçsüzler’ kuraklık yaşamakta! Gölün suları kimler tarafından, neden tutulmakta!

Gölün biyolojik çeşitliliğinin yanlış balıklandırma sistemleriyle yok edilmesi ve aşırı otlanma, tarım ürün sanayisi atıklarınca aşırı oranda kirletilmesi. Doğal yapısındaki işgaller.

Gölü besleyen en önemli su girdileri; gölün tabanından kaynayan kaynaklardır. Aynı zamanda çevre dağlardan inen ve yağış suları ile beslenen irili ufaklı çok sayıda dere ve çay vardır. Bunlardan en önemlileri; Yalvaç ilçesinden gelen ve Gelendost ilçesinden göle karışan Akçay, Uluborlu ve Senirkent ilçelerinden geçerek göle inen Pupa Çayı, Hoyran Ovası’ndan inen Değirmen Çayı ve Aksu Çayı’ndan bir kanalla göle bağlanan Aksu Deresi’dir. Eğirdir Gölü, Isparta ilinin ve çevresindeki yerleşim birimlerinin içme suyu ihtiyacını karşılar. Aynı zamanda Isparta, Gönen, Uluborlu, Senirkent, Yalvaç, Gelendost ve Eğirdir ovalarında sulama suyu olarak kullanılır.

Göl besleyen yer altı suyu kaynaklarının hala açılmaları devam eden çok sayıdaki sondaj kuyusu yöntemi ve yüzeysel akışla çekilmesine, Eğirdir Gölü Özel Hükümlerce belirlenen “bir damla dahi su alınmaması “ gerektiğini bildiren kritik seviyenin aşılmasına rağmen, su çekilmelerinin devamı ve “teşviki”!

Gölü besleyen en önemli diğer bir su kaynağı ise dağlardan, doğal akışla gelen yüzey sularıdır ve göl milyonlarca yıldır bu doğal döngüsü içerisinde 20. yy kadar gelmiştir.  Göl ana beslenme ve hayat kaynağı olan havzada 30dan fazla göletle,20 den fazla baraj bulunmaktadır. Son yıllarda bunların sayısı da giderek artmaktadır. Bu elli fazla yüzey sularını toplayan yapay su birikintilerinin büyük bir kısmı gereksizdir ve göl için tehlikelidir. Göle yakın yerlere bu yapay biriktirme alanlarının sayısının artması, gölün suyunu engellemek “çalmak”- almaktır. Hem gölün su seviyesini azaltarak buharlaşmayı artırmakta, hem de bu göletlerdeki suyun israfına neden olmasının yanı sıra onlarda da seviye azalması sonucu buharlaşma giderek artmaktadır. Suyun yönetimindeki, israfındaki en büyük tehlikelerden biri taşınan – bölünen sulardaki buharlaşmanın oldukça fazla olmasıdır. Elbette buharlaşma doğal olaydır ama, havzada buhar tutulamadığı için kuraklık giderek artanken, su, hava, toprak kurumakta. İklim değişmektedir. Unutmayalım bölündükçe yok oluşlar giderek artacaktır. Bu gölet ve barajların sayısı mutlaka büyük oranda azaltılmalıdır. Elektrik için HES yerine yenilenebilir (güneş- rüzgar) enerji ve vahşi sulama için damla ve tarımsal ürün dokusunun belirlenip suyumuza iklimimize göre tarım düzenlemelerine geçmektir. Unutmayalım ki su yoksa hiçbir şey yok!

Bu iki durum gölün çok büyük beslenimini saylayan yeraltı ve yerüstü sularının engellenmesiyle ve gölden aşırı su alımlarıyla göl sadece üzerine düşen yağmura muhtaç bırakılmaktadır.

Gölde su seviyesi azalmasına rağmen gölden aşırı su alımlarıyla, artan sıcaklıklarla birlikte ve de ormansızlık sonucu aşırı buharlaşmayla su kaybedilmesi gölün kurumasını artırdığı gibi havzanın ikliminde değişmesine neden olmaktadır” görüşünü savundu.

 

NELER YAPILMALI?

Cumhurbaşkanlığı Ulusal Risk Kalkanı İklim Dostu Yeşil Dönüşüm Kurulu Üyesi Dr. Erol Kesici, yapılması gerekenler konusunda da bilgiler vererek, “Elbette baraj, gölet ve kuyular açarak gölden yaşamsal ve ekonomik olarak yararlanacaktır. Havzada popülist yaklaşımlarla kuru tarım yapılan yerlere ilkel taşıma su sistemleriyle açık şekilde su götürmek ve bunda ısrarcı olmak gölün dip suyu haline gelmesine neden olmuştur. Oysaki gölün öncelikli kullananım alanı içme suyu kaynağıdır. Miktarı ve dip çamurları temizlenmeyen, karbon dioksit ve metan gazı birikiminin artması yanı sıra gölde aşırı bir şekilde siyanobakteri vb. organik ve de ağır metallerden oluşan kimyasal kirlilik söz konusudur. Bu tür sular tüm canlıların yaşamı için tehlike oluştura bilmektedir.

Göl yıllardır çok ciddi sorunlar yaşamakta, verdikleri iyileştirme ve koruma sözlerini- vaatlerini tutmayanların bahanelerinin  “ne yapalım bütün göller kuruyor, küresel ısınma, iklim krizi var” sözleri ise yerelin, politikanın göle bakışının neredeyse sorun yaşadığı otuz yılı aşkın ki sürece bakışlarının kısa özetidir. Üzücü ve yok edicidir!

Sorunları ve çözümü bilimsel olarak bilinen gölün, rehabilitasyonu için uygulamayı başlatacak olan siyasi iradenin sözünde durması gerekiyor” dedi. (Bora Tüfekli-www.habersulh.com)

Etiketler: » » » »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.