logo

Âkif’le Hasbihâl

Ne anlar Safahât’ından 

Âlem-i sefâhate dalanlar?..

Yalnız ârifler hisseder kelâm-ı irfânını,

Bir de gönlü âteş ile dolanlar…

 

Edeyim dedi bu fakîr, bu hakîr seninle bir çift kelâm; selâm sana îman ve ahlâk kalesinin yüksek burcu, bir asır ötesinden selâm!..

Elimiz yakışmasa da bu kudsî vazifeye, emânetin bizlerdedir, bırak biz de ağlayalım bugün aczimizin giryesiyle; harcımız olmasa da senin yanında ağlamak, çoğu zamân ilacıdır, örselenmiş rûhumuzun panzehridir, tâ ciğerimize işlerken zehri yediğimiz okların…

Sen gördükçe âlem-i İslâm’ın ahvâlini ve yaktıkça bu zehir içini; bizim gibi hıçkıra hıçkıra, höyküre höyküre, göstere göstere değil; bir köşede hamûşâne döktün içine kanlı göz yaşlarını…

Ve sonra dedin ki:

“Ben böyle bakıp durmayacaktım dili bağlı…” 

Ve bir zaman terk eyleyip dahi evlâd u iyâlini, Leylâ’sını arayan Mecnûn gibi, vahdet için Sahrâ-yı Necid‘de  dolaşıp durdun…

Hasret giderdin Resûl-i Zîşân‘la, hiss-i mânevînle bir köprü kurdun.

 

***

 

Hep yalnızdın, hep yalın yürek…

Tevâzuun senden hep bir adım önde yürüdü, münzevî bir derviş misâli; kalabalıklar içinde yalnızdın fakat hep Hakk’a yakın…

Zâten hiç uzak olmadın ki, ilhâmın ve lisân-ı aşkınla ona sımsıkı sarıldın…

Haddi aşanlaraydı bütün isyânın; gözünü kan bürümüş bütün muhterislere…

Hakk’ın verdiği musîbetlere bile yine ona sığınarak ahlâkî bir isyandı sendeki, îmanlı ve şuuru boşalmamış bir hâl ile…

Büsbütün  heyacânınla, çiğnenmesin diye yurdun; “Gökler ölüm indirmedeyken, ölü püskürtmedeyken yerler…”

Şâir değildin, hayır!..  Artık “O demir çemberi göğsünde kırıp parçalamak'” için arslan  neferlerin arasında sen de koştun!..

Şâir olsaydın  devr-i gülşende şâyet,

Şüphesiz sen de bülbül olurdun elbet…

Yekvücûd oldu dâvân ile san’atın,

Dâimâ hakkı tuttun ve kaldırdın.

Yunan kirletip de Bursa toprağını, sıkınca kahpe kurşununu bağrına türbe-i Ertuğrul’un; ilâhî isyânın ve yüce kıyâmınla bülbüllerin nâlişlerini bile susturdun!

Garipler, öksüz ve yetimler peygamber ahlâkının tecellîsiyle senin kaleminde can buldu; bu merhametin sendeki tecellîsi, hepimize uzanan bir yoldu…

Susuzluklarını mürekkebiyle giderdin,

Onlar ki  acı bir manzarasıyken cemiyetin,

Onların derdi oldu senin derdin…

Zâlimin kayığına binmektense dalgalarla mücâdele ederek karşı kıyıda selâmete ermek, olmadı, boğularak ölmek…

Böyle bir  ahlâktı seni başkalarından farklı kılan…

Onun için olmadın

“Hak nâmına haksızlığa tapan.”

Sen aziz hâtıralarınla mâzinin şerefli sayfalarında yer alırken bizler enfekte olmuş rûhlarımızla  âtide kötürüm ve bîçâre…

Âh o öyle bir âti ki

Garb’ın eli yine kanlı,

Yine dağıttı, yaktı, yıktı, bıraktı nice mazlumu hânümansız…

Yüz elli sene geçti,

Ne baba evlâdına söz yetire, ne din, imân; edep, hayâ Hak getire…

Göze perde çekilmiş bütün insanlık humar;

Kangren olmuş yaramız, bir türlü tutmaz tımar…

Evler, ocaklar ise büsbütün târumâr!..

Böyle de olsa bize ümitvâr olmak düşer ki kıssandan aldığımız nasihattir, bugün ağlatsa da Mevlâ, yarın elbet güldürendir!..

 

***

 

Ben de keşke olup taleben,

Geçebilseydim rahle-i tedrîsinden;

Dizinin dibinde okusaydım

Şark’ın en kudretli kalemlerini,

Dergâh-ı Taceddîn‘de sabahlara kadar etseydim ta’lim-i ezber…

 

Yüzünü görmesek de yok değil hep varsın,

Varlığın varlığımıza cesârettir,

İstiklâli seninle tanıdık,

Hürriyeti mısrâlarınla tattık,

Gayrısı bize esârettir…

 

Korkma!” dedin…

Bizse telkîninle mehterânın yeri göğü titreterek gülbankta haykırdığı gibi haykırdık:

“Adüvden korkmadık, korkmayız hiçbir zaman.”

Korkmadık, korkmuyoruz, korkmayacağız!..

 

***

 

Fotoğraflarında yanakta elin,

Hep düşüncelisin;

Hatırladıkça virân hâlini Âlem-i İslâm‘ın, harâbâtını Türk yurdunun;

Öyle bir çehre ki hep hüzün hep hüzün…

Gülmez hiç yüzün.

 

Ölüm Allah’ın emri,

Lâkin senin gidişin hayâtındaki kadar yalnız, hayâtındaki kadar kimsesiz,

Hayâtındaki kadar münzevî oldu.

Zâten sen de öyle şa’şaalı bir merâsim istemezdin ki…

Ama sessiz sedâsız gitmeni de içlerine yediremeyen îmanlı gençler omuzladı tabutunu…

 

Hakk’ın tecellîsidir nasıl olsa

Mazlûma nûr,

Zâlime nâr

 

Allah olmuşsa sana yâr,

Başkası ağyâr olsa ne çıkar?..

Etiketler: »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.