• İYİ Parti Yalvaç Mustafa Kodal
  • MHP Hüyüklü Belediye Başkan Adayı Kadir MİNNET

logo

Yazının Tarihçesi (2)


Prof.Dr. Mehmet ÖZHANLI
mehmetozhanli@sdu.edu.tr

Yazının, günümüzde kullanılan biçimine dönüşmesi MÖ 8. yy’da olmuştur. MÖ 1. binde resim yazısının yerini alan lineer (çizgi) yazı, ilk defa Fenikeliler tarafından sistematik bir hale getirilerek günümüz alfabesine dönüştürülmüştür. Başta Yunanlar olmak üzere birçok uygarlık alfabeyi tüccar Fenikelilerden almıştır. Fenikeliler, Mezopotamya ve Mısır Uygarlıklarının kullandığı yazıyı alıp geliştirmelerine rağmen sesli harfleri, alfabeyi Fenikelilerden alan Yunanlılar bulmuştur. Sesli harflerin alfabeye eklenmesiyle, yazı geniş kitleler tarafından kullanılmaya başlandı ve yaygınlaştı. Uygarlığın her alanında olduğu gibi bütün ilkler Doğudan ortaya çıkmış ve Batıya aktarılmıştır. Ancak, batı halkları gelenekselci doğudan aldıkları her şeyi değiştirip – geliştirerek, doğu halklarına karşı büyük bir sömürü aracı olarak kullanmışlardır. Doğunun bu “makûs talihi” bu güne kadar hiç değişmemiş ve böyle devam ederse sanırım hiç değişmeyecektir.

Yazının icadı, MÖ 3200 tarihinden çok önce olabilir. Antik dönemin tarihsel ve uygarlık kronolojisi dünya üzerinde az sayıda kentte yapılan arkeolojik kazılarla oluşturulmuştur. Devam eden ve yeni yapılacak kazı çalışmaları mevcut kronolojiyi, Göbeklitepe’de olduğu gibi her an değiştirebilir. Her yıl yapılan kazılarla tarihi erkene inen uygarlıkta, yazı büyük bir ihtimalle MÖ 5. binden itibaren birçok yerleşimde kullanılmış olmalıdır.

İnsanın artı ürün elde etmesi, ticareti öğrenmesi ve Tanrının evi için vergi toplanması matematiksel yazının icadını başlatmıştır. Uzun yıllar Tapınağa toplanan vergilerin hesaplanmasında kullanılan yazı, zamanla insanın yaşadıklarını, gördüklerini, hissettiklerini, duygu ve düşüncelerini somut bir biçimde zamana not düşmesini sağladı. Kütüphaneleşen bu bilgiler, insanın diğer canlılardan farklılaşmasını, doğaya ve kendi türüne hükmetmesini hızlandırdı.

Yazıyı ilk kullananlar ve hükmedenler din adamlarıdır. Tapınak rahipleriyle başlayan bu kültür, manastırlar ve medreselerle devam ettirilmiştir. Yazının yöneticilerin ve din adamlarının tekelinden kısmen çıkması çok eskiye gitmez. Bundan dolayı erken dönemlerde yazılı olan her şeyi tarafsız görmek ve ona koşulsuz inanmak doğru değildir. Neticede o metinleri bir insanın yazdığı unutulmamalıdır. Yazılanların doğruluğunun sağlaması, farklı çağdaş uygarlıklara ait bütün yazılı metinlerin okunması ve karşılaştırılmasıyla yapılabilir. Ayrıca, kazılarda açığa çıkarılan o dönemlere ait arkeolojik materyalde değerlendirilmelidir.

“İlk” kelimesinin kullanımına her zaman çok dikkat edilmelidir. Yazıyı “ilk” kullandıkları düşünülen Sümerlerin, diğer uygarlıklardan çok farklı ve üstün olduğunu düşünmek, uygarlığın Sümerlere kadar almış olduğu yolu yok saymak ve diğer halklara büyük bir hakarettir. Uygarlığı bir köprü olarak düşünürsek Sümerler bu köprüden geçen bininci kişidir. Bininci kişinin geçebilmesi için ondan önce 999 kişinin geçmiş olması gerekir. 999 kişiyi görmezden gelip 1000. kişiyi ödüllendirmek ne kadar doğruysa Sümerleri de diğer halklardan üstün görmek o kadar doğrudur. Keramet Sümerler de değil keramet Fırat ve Dicle nehirlerinin taşıdığı bolluk ve bereketle zenginleşen Mezopotamya coğrafyasında. Tıpkı Nil ve Indus Nehirlerinin sağladığı imkânlarla zenginleşen ve erken uygarlaşan Mısır ve Hindistan gibi. İbn-i Haldun’un “coğrafya kaderdir” sözü bunu çok güzel özetlemiştir. Eğer Sümerler diğer halklardan daha zeki ve üstün olsalardı, yazıyı Mezopotamya’ya gelmeden önce kendi yurtlarında bulmaları gerekmez miydi? Sümerler, Mezopotamya’ya dışardan gelip tecrübelerle olgunlaşmış bilgiyi sadece daha iyi formüle etmişlerdir. Onlar gelip Mezopotamya’yı işgal etmeselerdi belki de yazı ve uygarlık daha erken vücut bulacaktı.

Uygarlık, insanın ilk aleti yapmasıyla başladı. İnsanın diğer canlılarla ve doğayla giriştiği yaşam mücadelesinde beynini kullanmayı ve becerilerini fark etmesi onu, diğer bütün canlılardan ayrıcalıklı kıldı. En ayrıcalıklı kılan şey de okuyup yazmasıdır. Sözün uçup gittiğini ve yazının kaldığını fark eden ilk insanlardan günümüze binlerce yıl geçmiş olmasına rağmen hala okuma ve yazma alışkanlığı edinemedik. Tanrının kelamını yazıya döken kutsal kitapların bile yazdıklarından bihaber kulaktan dolma, ezbere bir yaşam sürmeye devam ediyor insan.

En büyük kitap olan doğayı okumayı öğrenmeden; kutsal kitapların “yaşat!”, “sev!” ve “oku!” ilk emirlerini hiç anlayamayız. Bundan dolayı hiçbir şeyi yaşatamıyoruz, sevemiyoruz ve okuyamıyoruz. Okusak da anlamıyoruz…

Etiketler: »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • Öğretmen ve Üniversite

    10 Aralık 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Sümerli eğitmen ve şair Ludingirra, günümüzden 4000 yıl önce “Mademki biliyorsun, niye öğretmiyorsun”  diyerek bilginin ve öğretmenin önemini çağlar ötesinden seslendirmiş. “Hiç Bilenlerle Bilmeyenler Bir olur mu” ilahi tebliğinde bilgilenmenin, öğrenmenin ve Hz. Ali’nin “Bana Bir Harf Öğretenin 40 Yıl Kölesi Olurum” sözlerinde öğretmenin önemi en güzel şekilde ifade edilmiş. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, İstiklal savaşında düşmanla olduğu gibi; Cumhuriyetle birlikte “Ülkemizi dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkartmak”, ...
  • Ramazan Amca’nın Duâsı

    07 Aralık 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    “Sen kendüye ne sanursan ayruğa da anı san. “      Hacı Bektaş Velî 19 yıl önce... Geçirdiğim kalp rahatsızlığı nedeniyle üniversite hastanesinin kardiyoloji servisinde yatıyorum. Oda arkadaşım Ramazan Amca, 80-85 yaşlarında bir Alzheimer hastası... Refakatçisi olan yakınlarından öğrendiğimiz kadarıyla geçmişte çiftçilik yapan bu amcamız  boylu poslu;  ileri derecede görme rahatsızlığı olduğu için kalın camları olan gözlük takan, konuşmayı seven birisi.  Bizi tanımak istiyor; kendimizi tanıtıyoruz, on dakika sonra aynı şeyleri yine soruyor ve...
  • ADA DOĞURAN GÖL

    07 Aralık 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Bugün dünyamız ve ülkemiz için en büyük tehlike  kuraklık, kıtlık ve  açlıktır. Bunun için dünyayı istedikleri kalıplara sokan, dünyaya şekil veren kapitalizm düzeninin küresel şirketleri dünya nüfusunun azaltılması gerektiğini savunmaktadırlar. Hatta bu maksatla; laboratuvar kökenli salgın hastalıklar, KULLANDIRTTIKLARI ilaçlar, aşılar, gübreler, böcek ilaçları=zehirler, soğuk, sıcak dünya ve uzay savaşları ile havada, suda, karada, hatta uzayda ekosistem tahriplerini devreye sokmaktadırlar. Elbette ülkemiz de bu olumsuzluklardan fazlasıyla...
  • Prof.Dr. Zafer Karaer yazdı: “İYİLİK GÜNÜ MÜ?..”

    16 Kasım 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Geçmişi 1996 yılına kadar giden, ancak son birkaç yıldır gündemde yer bulan, gerçi yeterince bulduğu tartışılan, 13 Kasım “Dünya İyilik Günü”; benim için oldukça önemli. Çünkü dünyada yerleşik düzene geçildiği 12 bin yıllık insanlık tarihinde,  gerek savaşlar, gerek kötülükler sayesinde, her geçen gün iyilik kelimesi hızla değer kaybetmekte, hatta anlamını kavrayamayan büyük çoğunluk ellerinden gelse; iyilik kelimesini sözlüklerden, tedavülden, ortadan kaldıracaklar. Tabii ki; ülkemizde de aynı tutum ve davranışlar neticesinde özellikle 1...