logo

Yalvaç’ın Köyleri ve Kapitalizmin Değirmenleri…

Yalvaç’ın Köyleri ve Kapitalizmin Değirmenleri

Prof. Dr. Mehmet ÖZHANLI

Anadolu’da, Neolitik Dönemle başlayan köy yerleşimleri, neredeyse hiç yer değiştirmeden günümüze kadar gelmiştir. Isparta’nın Yalvaç İlçesi’ne bağlı 38 köyü bulunmaktadır. İlçenin kendisi de dâhil olmak üzere köylerin tamamı, Neolitik Dönem Köylerinin (Höyüklerinin) üzerinde ya da yanı başında, yaşamlarını devam ettirmektedirler.Yerleşim yerleri aynı kalsa da zamanla köylerde, özellikle son yirmi yıl içerisinde çok büyük değişimler yaşanmıştır.En büyük değişimler; köy yaşamında, köy planlarında ve konutlarında olmuştur.

Antik Dönem’ de yerleşim için yaşama en elverişli alanlar seçilmiştir. Başta güvenlik olmak üzere; su, tarım arazisi, mera, bakı, vb. ayrıcalıklara sahip alanlar tercih edilmiştir. Köyler, topografyaya uygun bir planla inşa edilmiştir. Yalvaç ve köyleri de bütün bu özelliklere sahiptir. Ortada geniş bir meydan bırakılan köylerde,Klasik Dönem’ de Anadolu’da ortaya çıkmış olan ızgara (Hipodamik) plan, aşağı – yukarı mahalle olarak uygulanmıştır. Anadolu köylerinin en önemli özelliği, köy meydanında camii ve çeşmenin yanı sıra köye gelen misafirlerin ağırlanması için, masrafları köylüler tarafından ortak karşılanan, köy konaklarının bulunmasıydı.

Köylerin planları bozulmuş, karmaşıklaşmış ve eski dokuları ortadan kaldırılmıştır. Köylülerin bir araya geldiği, camii ve çeşmenin bulunduğu köy meydanları, bütün özelliklerini kaybetmiştir. Yaşamın tanığı çeşmeler kurumuş, taşları sökülmüş, sprey boya ile karalanmış, bir zamanlar hayvanların itiş kakış su içmeye çalıştıkları kürünler çöp bidonlarına dönüştürülmüştür. Anadolu insanının misafirperverliğinin sembolü olan köy konaklarının, misafirlerin sabah kahvaltısını yaptıkları balkonları, çatıları çökmüş; baykuş ve kuzgun ağırlayan viranelere dönmüş enkazlarında, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun tablolarındaki hüzün kalmış.

Taş temel üzerine kerpiçle örülmüş düz damlı konutların yerini, tuğla ve betonla yapılmış çok katlı, köy yaşamına uygun işlevi olmayan “şehir” konutları almıştır. O güzelim ahşap, cumbalı evlerin, kapı pencereleri sökülmüş; oluk kiremitlerle kaplanmış çatıları, geçmişin üzerine çökertilmiştir. Düz damların akmaması için kullanılan yuğu taşları, yeni evlerin önünde atıl bırakılmışlardır.Yeni konutların etrafı, yüksek ve üzeri bölgede hiç bulunmayan “palmiye” bezemeli (!)beton duvarlarla çevrelenmiş; komşu evlerle olan bağlantıları tamamen kesilmiştir. Birçok köylü de, köyün merkezindeki evini yıkılmaya terk etmiş; tarlanın ya da bahçenin başına, beton yeni evler inşa ederek köyle olan bağlantılarını tamamen koparmışlardır. Birde “Almancı” olarak adlandırılan gurbetçilerin, eskinin köy özlemiyle gelip, çok para harcayarak yaptıkları şatafatlı evler var ki, yılda on gün gelip oturulan bu evlerin kapı ve panjurları sıkı sıkı kapatılmış, köylüden izole edilmişlerdir.

Ülkemizin her yerinde olduğu gibi, Yalvaç ve Köylerinde de teknolojinin gelişmesi, imkânların çoğalması yanlış anlaşılmış ve büyük bir bencillik ortaya çıkartmıştır. Eskiden köyleri ilçe ve illere bağlayan yollar asfalt ve köylüler bu kadar çok motorlu araçlara sahip değillerdi. Belli köylerde ilçeye ve ile giden otobüsler vardı ve bu otobüsler yol üzerindeki bütün köylere hizmet ederdi. Komşu köylerin hepsi bir birini tanır düğün, bayram ve cenazelerde bir birlerine gider gelirlerdi. Televizyonla birlikte köylerdeki yaşam köklü değişikliklere uğramaya başladı. Başlarda, tek kanal döneminde yayınlanan filmlerin, Türkiye toplumunun örf ve adetlerini yansıtan yaşanmış hikâyelerden alınmış filmler olması, toplumsal gelişmeye katkı sağlarken; kanalların ve internet kullanımının çoğalması ile topluma, Avrupa ve Amerikan’ın kapitalist kültürü egemen olmaya başlamış; yerel ve milli kültürden uzaklaşılmıştır. Artık köylerde, geleneksel Anadolu mimarisi terk edilmiş “Amerikan mutfak”, “Fransız pencere” olarak isimlendirilen, bu topografyaya ve iklime uygun olmayan evler inşa edilmektedir. Anneanne ve annelerin el emeği göz nuru dokudukları halı kilimler,bakır kap kacaklar eskicilere satılmış, yerlerine fabrika işi halılar ve plastik – krom kaplar alınmıştır. Her ne kadar bütün köylerin girişlerinde “eskici (hurdacı) ve dilenci giremez” tabelaları asılı olsa da zaten köylüler, bütün geçmişlerini eskicilere sattıkları için, artık satacak bir şeyleri kalmamış.

Yolların asfaltlanması, ulaşım ve tarım araçlarının çoğalması, eskinin imkânsızlıklarının ortadan kalkması, köylüleri daha mutlu ve anlayışlı yapması gerekirken, tam tersi oldu. Kapitalizm bütün acımasızlığıyla, pragmatist ve acıma duygusu olmayan bencil bireyler yarattı.  Komşuluk ilişkileri bitti, bencillik ve çekememezlikle birlikte siyasi kutuplaşmalar ortaya çıktı. Ama en kötüsü de gözü, kapıdan gelecek birinin yolunu bekleyen yalnızlaşmış yaşlıların durumu. Köylere gittiğinizde köylerde genç nüfusun kalmadığını, viraneye dönmüş evlerin duvar diplerinde geçmişle yaşayan yaşlı insanlar ile ortalıkta dolaşan bakımsız köpekler, birkaç inek, tek tük tavuk ve kediler dışında pek bir şey göremezsiniz.Yaşlılara köyün geçmişiyle ilgili bir şey sorduğunuzda: Köylerinin bölgenin en eski, en zengin ve en kalabalık köy olduğunu belirttikten sonra; köyde, büyükbaş ve yüzlerce koyun sürüsünün varlığını, sahibi olan zengin aileler hakkında detaylar vererek anlatır. Yaşlanmış titreyen eliyle tutuğu değneğini uzatarak işaret ettiği dağların, kendi yaylaları olduğunu ve komşu köylerle su ve meralar yüzünden ne çok kavga ettiklerini yaşlılık coşkusuyla teatrallaştırır. Ama artık bunlardan eser kalmadığını, köylülüğün, komşuluğun bittiğini göz çukurunun derinliğine kaçmış, küçülmüş ve feri azalmış gözleri nemlenerek, içini çekerek, titreyen sesiyle ifade eder.

Köylerin etrafında yapılan ağaçlandırmalar ve meraların başka amaçlarla kullanılması ve de artan fiyatlar yüzünden hayvancılık tamamen bitmiş. Televizyon dizilerindeki karakterler gibi yaşamak isteyen gençler, artık çobanlık yapmak istemiyor. Köyde yaşamasına karşın düşünce ve yaşam biçimi olarak şehirleşmiş (!) koyun ve inekleri sağacak gelin – genç kız kalmadığı için hayvansal gıda üretimi köyler de artık yapılmıyor.İlçede ve bazı köylerde açılan sistem marketleri, köy ve mahalle bakkallarını iflas ettirmiş; yaşlıların oturduğu köhne kahvehaneler dışında köylülerin bir araya gelecekleri mekânları kalmamış. Başta yumurta olmak üzere bütün hayvansal gıdalar “o” marketlerden satın alınmaya başlamıştır.

Gelinlerin ve genç kızların pişirdiği, kokusu köye buram buram yayılan saç ekmeğinin ateşi sönmüş; şehirden alınan içi boş ekmekle ve internetten öğrenilen yemek tarifleriyle pişirilen yemeklerle karınlarını doyurmakta köylüler. Eski geleneklerden kopmuş, komşuluk ilişkileri bitmiş, yaşam kültürü ve mimarisi değişmiş, tarım ve hayvancılığı ortadan kalkmış köyler, kapitalizmin birer değirmenine dönüştürülmüştür. Bu değirmenlere su taşıyanlar olduğu sürece kapitalizm, eskiyi ve insanlığı öğütmeye devam edecektir…

Etiketler: »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.