• İYİ Parti Yalvaç Mustafa Kodal
  • MHP Hüyüklü Belediye Başkan Adayı Kadir MİNNET

logo

Prof.Dr. Mehmet Özhanlı yazdı: Tokmacık Köyü


Prof.Dr. Mehmet ÖZHANLI
mehmetozhanli@sdu.edu.tr

Tokmacık Köyü, Yalvaç’ın 17 km güneybatısında, Gelendost ile Yalvaç sınırındadır. Köyün Kuzeybatısında Kışan Tepesi, Kuzeyde Guz Tepe, Batıda Höyük Tepe, Güneyinde Pirenlik Mevkii yer almaktadır. Kirişli Dağları’na sırtını dayamış olan köy, Yalvaç Ovası’na hâkim bir konuma ve manzaraya sahiptir. Korunaklı bir noktada kurulmuş olan köyün eski dokusu çok bozulmamış; temelden tavana kadar ahşap hatıllarla desteklenmiş taş duvarlarla ya da kerpiçle yapılmış mimarisi, etkileyici yapısını korumaktadır. Dar sokakları, bakışımlı cumbalı evleri; dost hane, güven üzerine kurulmuş sevgiyle beslenen komşuluk ilişkilerinin o sıcaklığını canlı bir şekilde yansıtmaktadır. Maalesef, ülkemizin her yerinde olduğu gibi Tokmacık’ta da “modern mimari” adı altında betondan yapılmış binalar, geçmişi anlatan bu yapıların viraneye dönmesine, yıkılıp yok olmasına ve komşuluk ilişkilerinin bitmesine sebep olmaktadır. Geçmişteki o canlı, samimi sıcak ilişkiler, yerini betonun soğukluğuna bırakmış. Yine de diğer köylerle kıyaslandığında Tokmacık, en az 6 bin yıllık tarihini gösteren bir zaman penceresine sahiptir.

Köy, Tunç Çağı ve öncesinden Bizans Dönemi’ne kadar kesintisiz yerleşim görmüş, Tokmacık Höyüğün hemen batısında yaşamı devam ettirmektedir. Köyün ismiyle ilgili birçok hikâye anlatılsa da bunların tamamı geç dönemde uydurulmuştur. Türk Dil Kurumuna göre “Tokma” kelimesinin ikinci anlamı: “tarlaları ayıran sınır sırıkları arasından arabaların geçmesi için yapılan ilkel kapı” dır. Türkçede “cık” eki küçültme için kullanılır. Kirişli dağlarından Yalvaç’a açılan ya da Yalvaç’tan Kirişli Dağlarına geçiş sağlayan, bir küçük kapı olarak tanımlayabiliriz Tokmacık’ı.

Gertrude Bell’in 1907 yılında bölgeye yaptığı gezide, ziyaret ettiği köy hakkında tutuğu günlük şu bilgileri verir: “… köyün altındaki çeşmenin yanında bir kamp alanı bulduğumuz Tokmacık’a gittik. Köydeki çeşmeler eski taşlarla dolu, bazıları işlenmiş, biri çift sütunlu ama kitabesi yok. Taşların varlığı, üzerinde binaların olduğu şehrin altında geniş bir yol bulunması gerçeğinden kaynaklanmaktadır. Bir taşın bir tür alınlığa dönüştürüldüğünü gördüm. Caminin duvarına da benzer bir taş örülmüştür. Yakınlarda küçük bir anlatımın üzerinde de yapı izleri var. Köyün karşısındaki tepede (Ak Dağ) bir kaleden bahsederler. Dağın altında gölün kenarında yol yoktur, bu nedenle bu uzun dolambaçlı yol, yürüyerek dolaşılabilir ama ata binilemez.

2 Mayıs Perşembe [2 Mayıs 1907] Çok uzun ve sıcak bir gün. 5.45’te başladı ve 6.45’te girdi. Yanıma bir asker olan ve Girit’te (Kriti’de) ve birkaç ay Yemen’de görev yapan Tokmacık’tan bir Nazmi aldım. Eski püskü bir üniforma giyiyordu ve çok zekiydi, tüm yolları biliyordu ve ne tür şeyler görmek istediğimi hemen anladı. Zaptiye Mahmud kesinlikle işe yaramazdı, gündüzleri cahil, geceleri uykuluydu. Dün gece hepsi soygunculardan korkarak kamptan ayrıldılar; Mahmud uyudu ve Fattuh tek başına bekledi.” İlginç olan Gertrude Bell’in 1907 yılının zor koşulları içerisinde, İngiltere’den kalkıp Tokmacık’a gelip köy hakkında tarihi bilgiler verirken; o köyde ve çevresinde yaşayan insanların köy hakkında tek kelime yazmamış ve yaşadıkları köyün, sahip olduğu tarihi değerin hiç farkında olmamaları… Gertrude Bell’in tanımladığı antik taşlar, köyün içerisinde geçmişi anlatmaya devam ediyorlar, ancak hala yöre halkı tarafından görmezden geliniyorlar…

Köy ve çevresinde en kapsamlı çalışmayı Prof. Dr. Mehmet Özsait ve ekibi yapmıştır. Özsait tarafından köy çevresinde yedi adet yerleşim tespit edilmiştir. Bunlardan ikisi Tunç Çağı (Altınoluk ve Tokmacık Höyük), beş tanesi Roma ve Bizans Dönemi yerleşimleridir. Son yıllarda yapılan kaçak kazılarla, Gedikli Mevkii’nde iki adet yeraltı kaya mezarı ve köyün sınırları içerisinde farklı antik yerleşimler açığa çıkarılmıştır. 2017 yılından beri, bölgede yaptığımız yüzey araştırmasıyla, bu yeni yerleşim yerlerinin tamamı kayıt altına alınmıştır.

Köyün kuzeydoğu eteğinde bulunan Höyük, köydeki yaşamın, Neolitik Dönem’den (M.Ö. 6.000) başlayarak hiç kesintiye uğramadan devam ettiğinin arkeolojik verilerini barındırmaktadır. Köyün, Doğu Roma İmparatorluk (Bizans) Dönemi’nde bu günkü yerine taşındığını köyün planı, mimari geleneği ve köyün içerisinde o dönemleri yansıtan çok sayıda temel ve de yapılarda kullanılmış devşirme malzeme kanıtlamaktadır. Selçuklu akınlarıyla gelen yeni yerleşimcilerde; Yalvaç’ın diğer köylerinde olduğu gibi aynı alanı tercih etmişlerdir.  Höyüğün üzerinde ve çevresinde bulunan Roma İmparatorluk ve Hıristiyanlık Dönemlerine ait yapıların varlığı, Tunç Çağında (M. Ö. 3000) büyük bir köy statüsüne kavuşmuş olan yerleşimin, Roma İmparatorluk Dönemi’nde de bölgede Antiokheia’dan sonra Sağır ve Höyüklü ile önemli bir konuma sahip olduğunu belgelemektedir. Erken Demir Çağı’nda Tokmacık ile Çaltı yerleşimini birbirinden ayıran dağın, üzerine inşa edilmiş olan Katrancık Kalesi, stratejik konumuyla geç dönemlere kadar önemli bir gözetleme yeri olmuştur.

Tokmacık’ın Tunç Çağı’ndan itibaren tarihsel yaşamına tanıklık eden çeşme, her ne kadar genç kızlar gelip stillerini doldurup gülüşmeseler de akmaya devam etmektedir. Kurusarı ve Akçaşar Tunç Çağı Höyüklerinden (köylerinden) geçen yol, Tokmacık Höyüğe varmakta ve buradan Çaltı boğazından geçerek, Eğirdir Gölü’nün kıyısındaki yerleşimlere ulaşmaktadır. Roma İmparatorluk Dönemi’nde de Tokmacık’ı Antiokheia’ya bağlayan aynı yoldur. M.Ö. 3. binde açılmış olan bu yol, günümüzde hala aktif bir biçimde kullanılmaktadır.

Tokmacık Köyü’nü, Kuyucak ve Dedeçam Köyleriyle bölgedeki diğer köylerden ayıran en önemli özelliklerinden bir tanesi, köyün Kuzeydoğusunda Guz Mevkii’nde bulunan fosil yatağıdır. Yapılan kazılarla açığa çıkarılan fosiller, Yalvaç Ovasında Geç Miyosen Dönemi’nde yaşamış olan canlı türleri hakkında detaylı bilgiler sunmaktadır. Mamut, gergedan vb. hayvan türlerine ait olan fosiller, bölgenin en erken arkeolojik verilerini oluşturmaktadır.

Tokmacık Köyü, Yalvaç ve çevresindeki canlı yaşamını, Geç Miyosen Döneme kadar kesintisiz sunan bir zaman tüneli gibidir. Tabi ki bakmasını, görmesini bilenler için… Umarım bir gün sizde, “basit-küçük kapı” anlamına gelen Tokmacık’ın kapısından geçer ve geçmişi görmeyi başarabilirsiniz…

Etiketler: » »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • Öğretmen ve Üniversite

    10 Aralık 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Sümerli eğitmen ve şair Ludingirra, günümüzden 4000 yıl önce “Mademki biliyorsun, niye öğretmiyorsun”  diyerek bilginin ve öğretmenin önemini çağlar ötesinden seslendirmiş. “Hiç Bilenlerle Bilmeyenler Bir olur mu” ilahi tebliğinde bilgilenmenin, öğrenmenin ve Hz. Ali’nin “Bana Bir Harf Öğretenin 40 Yıl Kölesi Olurum” sözlerinde öğretmenin önemi en güzel şekilde ifade edilmiş. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, İstiklal savaşında düşmanla olduğu gibi; Cumhuriyetle birlikte “Ülkemizi dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkartmak”, ...
  • Ramazan Amca’nın Duâsı

    07 Aralık 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    “Sen kendüye ne sanursan ayruğa da anı san. “      Hacı Bektaş Velî 19 yıl önce... Geçirdiğim kalp rahatsızlığı nedeniyle üniversite hastanesinin kardiyoloji servisinde yatıyorum. Oda arkadaşım Ramazan Amca, 80-85 yaşlarında bir Alzheimer hastası... Refakatçisi olan yakınlarından öğrendiğimiz kadarıyla geçmişte çiftçilik yapan bu amcamız  boylu poslu;  ileri derecede görme rahatsızlığı olduğu için kalın camları olan gözlük takan, konuşmayı seven birisi.  Bizi tanımak istiyor; kendimizi tanıtıyoruz, on dakika sonra aynı şeyleri yine soruyor ve...
  • ADA DOĞURAN GÖL

    07 Aralık 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Bugün dünyamız ve ülkemiz için en büyük tehlike  kuraklık, kıtlık ve  açlıktır. Bunun için dünyayı istedikleri kalıplara sokan, dünyaya şekil veren kapitalizm düzeninin küresel şirketleri dünya nüfusunun azaltılması gerektiğini savunmaktadırlar. Hatta bu maksatla; laboratuvar kökenli salgın hastalıklar, KULLANDIRTTIKLARI ilaçlar, aşılar, gübreler, böcek ilaçları=zehirler, soğuk, sıcak dünya ve uzay savaşları ile havada, suda, karada, hatta uzayda ekosistem tahriplerini devreye sokmaktadırlar. Elbette ülkemiz de bu olumsuzluklardan fazlasıyla...
  • Prof.Dr. Zafer Karaer yazdı: “İYİLİK GÜNÜ MÜ?..”

    16 Kasım 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Geçmişi 1996 yılına kadar giden, ancak son birkaç yıldır gündemde yer bulan, gerçi yeterince bulduğu tartışılan, 13 Kasım “Dünya İyilik Günü”; benim için oldukça önemli. Çünkü dünyada yerleşik düzene geçildiği 12 bin yıllık insanlık tarihinde,  gerek savaşlar, gerek kötülükler sayesinde, her geçen gün iyilik kelimesi hızla değer kaybetmekte, hatta anlamını kavrayamayan büyük çoğunluk ellerinden gelse; iyilik kelimesini sözlüklerden, tedavülden, ortadan kaldıracaklar. Tabii ki; ülkemizde de aynı tutum ve davranışlar neticesinde özellikle 1...