logo

Prof.Dr.Mehmet Özhanlı KOZLUÇAY KÖYÜ’nü yazdı


Prof.Dr. Mehmet ÖZHANLI
mehmetozhanli@sdu.edu.tr

KOZLUÇAY KÖYÜ

Konya Beyşehir’den başlayıp Afyon Çay’a doğru uzanan Sultan Dağları, yaklaşık 100 km uzunluğundadır. Çin Seddi’ne benzer biçimde Konya Ovası’nı, Göller Bölgesi’nden ayırmaktadır. Akşehir, Çay ve Yalvaç Ovalarını yaşama elverişli kılan su, bu dağlardan çıkar. Sultan Dağları’nın Yalvaç tarafındaki yerleşimlerin neredeyse tamamı, dağdan çıkan suların oluşturduğu çayların kenarına kurulmuştur. Doğudan batıya doğru Yalvaç’a kadar Dedeçam, Kozluçay, Bağkonak, Kuyucak ve Gemen (Öz Güney, Öz Bayat) Köyleri, dağın eteğinde vadi ağızlarına sıralanmışlardır. Kozluçay Köyü, Yalvaç’ın 17 km doğusunda Cankurtaran Boğazı’nın meydana geldiği derin vadinin, Yalvaç Ovası’na açıldığı noktada bulunmaktadır. Köy, akan çayın iki tarafında kurulmuş; erken yerleşim yoğunlukla çayın batısında görülürken, doğu yakasında da yerleşim vardır. Vadinin kenarına kurulmuş olan köy, arazinin eğiminden dolayı düzgün bir cadde sokak sistemine sahip değildir. Teraslandırma yapılarak konut alanları açılmış olmasından dolayı, evlerde de bir düzen yoktur. Anadolu mimarisini yansıtan taştan ve kerpiçten yapılmış cumbalı evlerin sayısı oldukça azalmış. Avrupa’nın çeşitli ülkelerine işçi olarak giden köy sakinleri, son yıllarda köye geri dönerek çok katlı binalar inşa etmektedirler. Avrupa mimarisi esintili yeni konutlar, köyün geçmişini perdelemekte ve eski evler, içinde yaşanmışlıkların üzerine göçürtülerek terk edilmektedirler.

Köyün eski adı 1478 yılı kayıtlarında Gelegermi; 1912 yılı kayıtlarında ise Gelegemli olarak geçmektedir. Anlamı bilinmeyen bu ismin kökeni ile ilgili iki farklı yorum vardır. S. Nişanyan kelimenin Eski Yunanca olduğunu söylerken; R. Topraklı, kelimenin Farsça’da “Sıcak Kale” anlamına gelen “Gele” (Kale) ile “Germi” (sıcaklık) kelimelerinin birleşmesinden meydana geldiğini düşünmektedir. Yakın zamanda verilmiş olan “Kozluçay” isminin de Farsça’da “cevizli dere” anlamına gelmesi; Topraklı’nın düşüncesini desteklemektedir. Farsça da ceviz “Güz” demektir. Bu kelime cevizlerin toplandığı zaman için “Güz Mevsimi” anlamında, sonbaharın yerine de kullanılmaktadır. Köyün etrafına kurulduğu çayın aktığı vadide hala yoğun olan ceviz ağaçları, bu ismin hakkını vermektedir.

Köyün sınırları içerisinde birbirine yakın; Kozluçay, Samılca ve Maşat olarak isimlendirilmiş, Tunç Çağı ve öncesine tarihlendirilen üç adat höyük bulunmaktadır. Yalvaç sınırları içerisindeki diğer höyük yerleşimleri gibi ovada çayın kenarında yer alan bu Tunç Çağı (M.Ö. 3000) köyleri, vadinin ovaya açılıp yayvanlaştığı alanda kurulmuşlardır. Maşat Höyük, köyün hemen güneydoğu eteğinde, Maşat Mevkii’nde Muhtarlık Binasının arkasında yapılmış olan Camiinin altında kalmıştır. Samılca Höyük, vadinin doğusunda Samılca Mevkii’nde yer almaktadır. Kozluçay Höyük ise çayın batısında Öreniçi Mevkii’ndedir. Üç yerleşim de birbirini görme mesafesindedir. Bu yerleşimler, aynı zamanda Dedeçam ve Bağkonak Höyükleriyle aynı yol güzergâhında kalmaktadırlar. Anadolu’nun tamamında yaşanan savaş ortamında ve güvenliğin ön plana çıktığı Demir Çağla (M.Ö. 1200) birlikte höyük yerleşimleri terk edilmiş; vadinin içerisinde ovada görülmeyen kayalık bir tepe üzerine taşınmıştır. “Cennet Kadın” olarak isimlendirilen, antik ismi bilinmeyen tepenin üzerindeki kale yerleşimin güney tarafı olukça yüksek sarp kayadan oluşmaktadır. Yerleşimin sadece kuzey tarafı bir sur duvarıyla çevrelenmiştir.  Roma İmparatorluk ve Bizans Dönemlerinde de kullanılan kaledeki yapılar, kesip düzleştirilmiş kaya tabanları üzerine yerleştirilmiş ve tepenin batı ucundaki kayalığa büyük bir sarnıç açılmıştır. Roma İmparatoru Augustus Dönemi’nde bu yerleşim Antiokheia’ya bağlı gelişkin bir kasaba statüsüne kavuşmuştur. Bu dönemde yerleşim, kalenin kuzeydoğusunda bulunan tepenin eteğine doğru genişlemiştir. Köyün su deposu inşa edilirken maalesef bu alan ve buradaki yapılar büyük oranda tahrip edilmiştir.  Kalenin güneyinde akan çay boyunca kayaların tıraşlanıp düzleştirilmesiyle açılmış olan antik yol, günümüzde hala aktif bir biçimde kullanılmaktadır. Yol, vadi boyunca batıya doğru devam etmekte ve vadinin çatallandığı noktada ikiye ayrılmaktadır. Yollardan biri Bağkonak ve diğer yerleşimlerden geçerek Antiokheia’ya diğeri ise Cankurtaran Boğazı’ndan devam ederek Akşehir’e (Philomelion) ulaşmaktadır.

Bizans Dönemi’nde yerleşim, Kozluçay Köyü’nün başlangıcı olan tepenin üzerine ve eteğine kaymıştır. Bu alanda yapılan evlerin birçoğunun temel kazılarında antik yerleşim ve mezarları açığa çıkmaktadır. Cennet kadının tam güneyindeki “Gavur Bağları” tepesi üzerinde de Bizans Dönemi kalıntılarına rastlanılmaktadır. Köyün içerisinde başta cami ve çeşmeler olmak üzere birçok yapının temellerinde, Roma İmparatorluk Dönemi ve sonrasına ait antik mimari parçalar görülmektedir.

Bölgedeki diğer yerleşimler gibi, Kozluçay Köyü’nde de Neolitik Dönem’de başlayan yaşam hiç kesintiye uğramadan, isim değiştirerek günümüze kadar gelmiştir. Köyü, komşu köylerden ayıran en önemli özelliği; kadınların giydiği çok renkli parlak kıyafetler, taktıkları “polos” başlıklar ve baharda başlıklarının altına ve kulak arkasına farklı çiçeklerden oluşan bir demet takmalarıdır. Anadolu’nun en erken dönemlerine kadar inen bu gelenek, burada da maalesef kapitalizmin teklik modasına yenilmiş durumdadır.

Etiketler: » »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • ANTİOKHEİALI YAŞLI KADIN

    25 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Tüm Manşetler

    Üçüncü cemre düştüğünde, karlar erimeye başlamıştı. Kentin sokaklarında eriyen karların suları, bulanık bir şekilde akmaktaydı. Bir zamanlar düzgün taş döşeli olan sokaklar artık bütün özelliğini kaybetmiş, kanalizasyon sistemi tıkanmış, sular caddenin yüzeyinde sessizce akmaya başlamıştı. Bahar güneşinin sıcaklığı kendini iyice hissettirirken, yaşlı kadın kahvaltısını yapmış, mutfağın penceresinden güneşin ışıklarını izleyerek, derin düşüncelere dalmıştı. On üç yaşında evlenip geldiği bu evde geçirmiş olduğu günlerin hayaline dalmıştı ki, hizm...
  • TANRIYA KARŞI HATA YAPMAYACAKSIN

    16 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Erkenden uyanan Pomponius avludaki çardağın altında oturmuş; yorgun, boş bakışlarla etrafına bakınıyordu. Auxanousa günaydın diyerek gelip karşısındaki sandalyeye oturdu. Pomponius gözünün ucuyla ona bakarak; “bir haftadır senin yüzünden doğru düzgün uyuyamıyorum. Yatakta dönüp duruyor ve durmadan sayıklıyorsun.” Auxanousa mahcup bir biçimde başını hafif öne eğerek, her gece aynı rüyayı görüyorum. Oğlumuz Terentius karşımda durup bana bakıyor. Bakıyor dediysem o ela güzel, sevgi dolu gözleriyle değil. Zift gibi bir siyahlıkla dolu göz çukurları...
  • Öğretmen ve Üniversite

    10 Aralık 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Sümerli eğitmen ve şair Ludingirra, günümüzden 4000 yıl önce “Mademki biliyorsun, niye öğretmiyorsun”  diyerek bilginin ve öğretmenin önemini çağlar ötesinden seslendirmiş. “Hiç Bilenlerle Bilmeyenler Bir olur mu” ilahi tebliğinde bilgilenmenin, öğrenmenin ve Hz. Ali’nin “Bana Bir Harf Öğretenin 40 Yıl Kölesi Olurum” sözlerinde öğretmenin önemi en güzel şekilde ifade edilmiş. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, İstiklal savaşında düşmanla olduğu gibi; Cumhuriyetle birlikte “Ülkemizi dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkartmak”, ...
  • Ramazan Amca’nın Duâsı

    07 Aralık 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    “Sen kendüye ne sanursan ayruğa da anı san. “      Hacı Bektaş Velî 19 yıl önce... Geçirdiğim kalp rahatsızlığı nedeniyle üniversite hastanesinin kardiyoloji servisinde yatıyorum. Oda arkadaşım Ramazan Amca, 80-85 yaşlarında bir Alzheimer hastası... Refakatçisi olan yakınlarından öğrendiğimiz kadarıyla geçmişte çiftçilik yapan bu amcamız  boylu poslu;  ileri derecede görme rahatsızlığı olduğu için kalın camları olan gözlük takan, konuşmayı seven birisi.  Bizi tanımak istiyor; kendimizi tanıtıyoruz, on dakika sonra aynı şeyleri yine soruyor ve...