logo

Müzeler Haftası ve Yalvaçlının İlgisi/İlgisizliği

Yalvaç; tarihsel geçmişi, konumu ve sahip olduğu doğal zenginlikleriyle dünya standartlarına göre, oldukça gelişmiş bir ilçedir.

İlçe sınırları içerisinde bulunan hayvan fosilleri, bölgedeki en eski yaşam izlerini gösterirken; Paleolitik Çağ’da başlayan insan yaşamının Neolitik, Kalkolitik, Tunç ve Demir Çağlar’ında hiç kesintiye uğramadan devam ettiğini çok sayıda yerleşim ve eser belgelemektedir. Hellenistik Dönem’ de bölgenin en büyük ve en önemli kenti olan Yalvaç, “Antiokheia” ismi ile anılmıştır.

Ay Tanrısı Men’in Tapınağı ile Paganizmin, Aziz Paulus Kilisesi ile Hırisitiyanlık Dönemi’nin haç merkezi kabul edilen Yalvaç, günümüzde İslam’ın ünik camii örneklerinden birisi olan Devlethan Camii’ne sahiptir. Yanı başında bulunan Antiokheia öreni ve mahalle aralarında tekil örnekleri kalan Erken Cumhuriyet, Osmanlı ve de Doğu Roma İmparatorluk Dönemlerine ait eserler, Yalvaç’ın geçmişten hiç kopmayan yaşam ipliğini göstermektedir. Yalvaç’ın köklü geçmişinden beslenen gelecek filizlerinin, bugün meydanında bulunan çınar gibi ulu ağaçlara dönüşeceğinden hiç kuşku yoktur. Yeter ki farkında olunsun…

İlçe’nin sahip olduğu kültürel zenginliklerini, 1966 yılında hizmete açılan Arkeoloji Müzesi ile koruma altına alan dönemin yöneticileri, Yalvaç’ın tarihsel ayrıcalığını pekiştirmişlerdir. Günümüzde bile ülkemizin birçok İl’inde müze yok iken; Yalvaç İlçesi’nin böyle bir ayrıcalığa sahip olması büyük bir şanstır. Ancak, şu soruyu sormadan geçemeyeceğim. Yalvaç’ta yaşayanlar bu şansın farkındalar mı? ve bunu ne kadar kullanıyorlar? Bakanlar Kurulu Kararı ile Süleyman Demirel Üniversitesi adına 2008 yılından beri burada kazı ve araştırma çalışmaları gerçekleştirmekteyim. Bugüne kadar İlçede ve köylerinde yaşayanların, istisnalar hariç, ne yaptığımızı merak edip; gelip kenti ziyaret ettiklerine neredeyse hiç şahit olmadım.

Meraklıları ise altın vb. define bulup bulmadığımızı; köylerinde ve arazilerinde gördükleri antik döneme ait izlerin define olduğuna işaret ettiğini; bu defineyi nasıl bulacaklarını soruyorlar. Bir de işçi alıp almayacağımızı soran işsizler var. Bunlar dışında, kültürel anlamda İlçede tam bir sessizlik ve ilgisizlik hüküm sürmektedir. Bu durum Isparta ilinin tamamı için geçerlidir. Kültür ve sanata bu kadar duyarsız başka bir yer var mıdır? bilemiyorum…

Ülkemizde her yıl 18 – 24 Mayıs tarihleri arası, Müzeler Haftası olarak kutlanmaktadır. Bu tarihler arasında, Müze Müdürlükleri genellikle Üniversitelerin; Arkeoloji, Sanat Tarihi, Seramik Bölümleri ve Kazı Başkanlıkları ile ortaklaşa sergi, sunum ve ören yeri ziyareti vb. etkinlikler düzenlemektedirler. Bu etkinliklere “zorunlu” katılan protokol dışında halkın ilgisi neredeyse yok gibi. Konferans vb. etkinliklere okullardan zorunlu getirilen öğrenciler ise durumu sabote etmek dışında bir ilgi göstermiyorlar. Böyle olunca “etkinlik” yapmış olmak için yapılıyor …

Ülkemizden yurt dışına çıkarılan/kaçırılan eserler sayesinde, Avrupa ve Amerika Müzeleri ülkelerine çok büyük paralar kazandırırken; bizim müze ve ören yerlerimiz, yabancı ziyaretçiler olmasa, neredeyse hiç gelir elde edemeyecekler. Birçoğu ücretsiz olan müze ve ören yerlerimize olan bu yerel ilgisizliği; yönetimde söz sahibi olanlar “hamaset nutuklarını” bırakıp ciddi bir biçimde oturup düşünmeli ve çözüm aramalıdırlar. Bu, insani ve tarihi bir sorumluluktur. Sorun ve çözümü açık bir biçimde ortadadır. Canlıların ortaya çıktığı ilk dönemden, günümüze kadar çok farklı kültürel zenginliğe sahip olan ülkemizin, bu kültürel zenginlikten yeterince istifade edememesinin en büyük sebebi; halkın bu konularda yeterince bilinçlendirilmemesi yatmaktadır.

Yaşadığı ülkenin bütün geçmişini ve tarihi eserlerini sahiplenmeyen halklar, orada her zaman misafir konumunda kalırlar. Evin sahibinin misafir gibi davranması o evin yıkımına sebep olur. Bir an önce geçmişe yolculuğu sağlayan zaman tüneli Müzelerin ve Ören Yerlerinin barındırdıkları değerler; halka anlatılmalı ve okulların müfredatlarında bunlarla ilgili geniş bir yer verilmelidir. Ayrıca, Ana Okulundan başlayarak eğitimin her aşamasında okullarda görev yapan, Arkeolog ve Sanat Tarihçi öğretmenler bulundurulmalıdır. Ahlak ve erdemle eğitilmiş liyakatli bir nesil yetiştirilmediği sürece bu ilgisizlik, cehalet ve boş özgüven toplumsal sonumuz olacaktır.

 

 

Etiketler: »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.