logo

07 Aralık 2020

AYLİN CESUR: ASGARİ ÜCRET EN AZ 3000 TL OLMALI!

İYİ Parti Isparta Milletvekili Dr. Aylin Cesur, yıl sonuna gelinirken, son zamlar ve artan hayat pahalılığı sebebi ile asgari ücretin iyileştirilmesi ve ülkenin sosyal ve ekonomik gerçeklerine uygun hale getirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne konu ile ilgili bir araştırma önergesi verdi. Cesur, önergesinde, asgari ücret meselesinin, ücret hakkının korunması, vatandaşlara geçimi mümkün olan minimum bir refahın sunulması ve tüketimin arttırılarak ekonominin yeniden canlanması konuları ile yakından ilgili olduğuna dikkat çekti.

 

TOPLUMSAL GELİR ADALETSİZLİĞİ ARTTI, ASGARİ ÜCRET AÇLIK SINIRININ ALTINDA KALDI

Türkiye’de asgari ücretli sayısının 7-8 milyon civarında olduğunu ve bu sayının toplam sigortalı çalışanlar arasında %43 gibi bir orana denk geldiğini belirten Cesur, Avrupa ülkelerinde bu oranın %5-15 arası olduğuna, Türkiye’de orta sınıfın küçüldüğüne ve asgari ücretin “alınması gereken en düşük ücret”ten, “alınması gereken ücret”e dönüştürüldüğüne işaret etti. Bu durumun toplumsal gelir adaletsizliğinin artmasına ve toplumun büyük bir kesiminin minimum hayat standartlarına mahkum edilmesine sebep olduğunu söyleyen Cesur, 2.324 TL’lik net asgari ücretin, 2020 Ekim’inin 2.482 TL olan açlık sınırının altında kaldığına vurgu yaptı.

Aylin Cesur aynı zamanda, AB ülkelerinde 2010 ve 2020 yılları arasında asgari ücretlerde Euro bazında yıllık %2 ile %10 arası artışlar kaydedildiğine dikkat çekerken, Türkiye’de ise her yıl Euro bazında asgari ücretlerde kayıp yaşandığını, bugüne kadarki asgari ücret zamlarının satın alma gücündeki düşüşü dengeleyemediğini belirtti. İşverenlerin çalışanlarına yaptığı ödemeler üzerinden, çalışanların milli gelirden aldığı payınCoivd-19 pandemisi ile beraber 1 yılda %29.7’den %26.6’ya gerilediğini, buna karşın işverenlerin paylarının arttığına işaret eden Cesur, bütün bu durumların, toplumsal gelir adaleti açısından asgari ücretlerde ciddi bir artış yapılmasının gerekliliğini ortaya koyduğunu gösterdi.

 

ENFLASYON TEK BAŞINA DOĞRU BİR HESAPLAMA YÖNTEMİ DEĞİL

TÜİK tarafından açıklanan TÜFE, ÜFE ve enflasyon rakamlarının doğruluğu ile alakalı yıllardır şüpheler olduğuna vurgu yapan Cesur, yıllık asgari ücret artışlarının enflasyon oranının çok az üstünde gerçekleştiğini söyledi. Cesur, asgari ücretle geçinen ailelerin harcamaları arasında gıdanın ve diğer temel ihtiyaçların payının, diğer giderlere göre daha fazla olması nedeni ile enflasyon kalemlerine göre yapılan hesabın asgari ücret için iyi bir kriter olmadığını belirtti. Sadece enflasyona bakılarak yapılan hesabın, asgari ücretleri ülkenin ekonomik gerçeklerinden uzaklaştırdığını ve asgari ücretle geçinenlerin yoksulluğunun devam etmesine sebep olduğuna da dikkat çekti.

 

NET ASGARİ ÜCRET 3000 TL OLMALI, BÖYLELİKLE ESNAF DA EKONOMİ DE CANLANIR

Aylin Cesur, mevcut durumda bir asgari ücretli çalışanın istihdamı için iş verenin aylık 3.458 TL ödemesi gerektiğini, ancak hem işverenden hem de asgari ücretliden yapılan prim ve vergi kesintileri ile bu ücretin %33 değer kaybederek asgari ücretli çalışana 2.324 TL olarak ulaştığını belirterek aradaki büyük kayba dikkat çekti. İş verenin ödediği kesintiler sabit tutularak, yalnızca asgari ücretlilerden yapılan kesintilerin devlet tarafından üstlenilmesi durumunda, net asgari ücretin 3000 TL’ye çıkmasının mümkün olduğunu dile getiren Cesur, böyle bir artıştan işverenin etkilenmemesinin sağlanabileceğini belirtti.

Cesur, böyle bir uygulamanın bütçeye maliyetinin yaklaşık 71 milyar TL olduğunu ancak doğru bütçe yönetimiyle ve israf politikalarından kaçınarak böyle bir kaynağın kolaylıkla yaratılabileceğine işaret etti. Böyle bir ücret artışının tüketimi arttıracak olması ile ekonomin bütün sektörlerine, özellikle de en zor durumda olan esnafa ciddi katkıda bulunacağını belirten Cesur, artan tüketimle yeni istihdam alanlarının açılmasının da mümkün olduğunu ekledi. Prim kesintileri ile gerçek ücret arasındaki makasının kapanmasının, pek çok kayıt dışı çalışanın sosyal güvence ile kayıt içine geçişini de kolaylaştıracağını söyleyen Cesur, böyle bir artıştan asgari ücrete komşu ücretlerde çalışan vatandaşların maaşlarının da olumlu etkileneceğini vurguladı.

İşte İYİ Parti Isparta Milletvekili Dr. Aylin Cesur’un TBMM’ye asgari ücretin iyileştirilmesi konusunda verdiği araştırma önergesinin tam metni:

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI’NA

Asgari ücret, ülkemizde bir çalışana verilmesi gereken ücretin en alt sınırın belirlendiği ücret politikasıdır. Bu politika her ne kadar çalışanlara minimum bir hayat standardı sağlamak adına ücret hakkının korunmasını amaçlasa da, gerek asgari ücret miktarının ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik koşullara göre çok düşük olması; gerekse asgari ücretle çalışanların oranının, bütün çalışanlara oranının çok yüksek olması sebebi ile milyonlarca vatandaşımızı ve ailelerini ilgilendiren bir konu haline gelmiştir.

Ülkemizdeki asgari ücretlerin ve bu ücretlerin satın alma gücünün pek çok Avrupa ülkesinin gerisinde kalmasıyla, hükümet vatandaşlarımıza hak ettiği minimum asgari yaşam standardını sağlayamamaktadır. Özellikle son yaşanan ekonomik daralmayla beraber, asgari ücretler, açlık sınırının altına inmiş, bunun sonucu olarak pek çok vatandaşımız aileleri ile birlikte yoksullaşmış ve borçlanmak zorunda kalmıştır. İstatistiklerle incelendiğinde, son on yılda, asgari ücretlere yapılan zamlara karşın, asgari ücretin satın alma gücü düzenli olarak azalmıştır.

Asgari ücretle çalışan vatandaşlarımızın sayısı bu kadar çok iken, asgari ücretlerin azlığı, genel tüketimi olumsuz etkilemekte ve ekonominin çarklarının dönmesini zorlaştırdığı için potansiyel istihdam alanlarını ve yatırım imkanlarını da kapatmaktadır. Ortaya çıkan bu sorunda, Asgari Ücret Yönetmeliği’nde asgari ücretlerin belirlenmesi için ülkenin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik durum ile beraber geçinme indekslerinin göz önünde bulundurulması gerektiği belirtilmesine rağmen, asgari ücretlerin belirlenmesinde bu unsurların göz ardı edilmesinin önemli bir rol oynadığı görülmektedir.

Asgari ücretlerin belirlenmesindeki bir başka sorun, hem işverenlerden, hem de asgari ücretlerden kesilen primler sebebi ile ücretlerin çok düşmesidir. Bunun karşılığında, hayat pahalılığından dolayı, prim kesintilerinden kaçınmak için pek çok çalışan kayıt dışı ve sigorta kapsamı dışında çalışmaya mecbur kalmakta; bu durum pek çok işveren içinse ortada buluşmayı daha kazançlı hale gelmektedir.

Bu sebeplerle, asgari ücretin belirlenmesindeki yapısal sorunların çözülmesi, asgari ücretlerin iyileştirilerek çalışanlarımızın ve ailelerinin hayat standardının açlık seviyesinin üzerine çıkarılması ve kayıt dışı çalışmanın da önüne geçilebilmesi için hangi adımların atılması gerektiğinin tespiti ve planlanması amacı ile Anayasa’nın 98. Maddesi, TBMM İç Tüzüğü’nün 104. ve 105. Maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederim 02/12/2020

Aylin CESUR
Isparta Milletvekili

GEREKÇE

Asgari ücret, çalışma hayatına atılan bir kişiye ödenmesi gereken en düşük ücrettir. Asgari ücret uygulaması, çalışanların verdikleri emeğin karşılığında, insanın minimum hayat standartlarını sağlayabilecek seviyenin altında ücretler almasını engellemek amacı ile benimsenmiş bir uygulamadır. Asgari ücret ile çalışanların bütün sigortalı çalışanlar içindeki oranı pek çok Avrupa ülkesinde %5-15 civarında seyrederken, bu oran Türkiye’de günümüzde %43 oranına yükselmiştir. 2014’ten bu yana toplam kaç asgari ücretli çalışan olduğuna dair net bir veri yayımlanmamış olsa da, asgari ücretle çalışan sayısının 7-8 milyon civarında olduğu hesaplanmaktadır. Bu durum Türkiye’de orta sınıfın küçüldüğünü, toplumsal gelir adaletsizliğinin arttığını ve toplumun çok büyük bir kesiminin minimum hayat standardına mahkum edildiğini göstermektedir. Asgari ücret uygulamasının normalleşmemesi ve iş piyasasına yaygın standart bir ücret olarak sunulmaması gerekmektedir. Ancak mevcut durumda, asgari ücret “alınması gereken en düşük ücret”ten, “alınması gereken ücret”e dönüştürülerek yaygınlaşmış ve normalleştirmiştir.

Ülkemizin son yıllarda içine düştüğü ekonomik sıkıntılar, yüksek enflasyon oranları ve yanlış para politikaları sonucu artan döviz kuru ile beraber 2324 TL olan net asgari ücret, vatandaşlarımızın hayatlarını minimum standartlarda dahi devam ettirmesini mümkünsüz kılmaktadır. Türk-İş’in Ekim 2020 Araştırması’na göre 2020 Ekim itibari ile 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2.482,28 TL, yoksulluk sınırı, 8.085,62 TL’dir. Bekar bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise aylık 3.035,50 TL’dir. Bu sınırların Aralık ayı itibari ile daha da yükselmesi beklenmektedir. Bu durumdan, asgari ücretle çalışanların oranları da düşünülünce, ülkemizdeki milyonlarca çalışanımızın, aileleri ile birlikte ciddi yoksulluk ve geçim derdi içerisinde olduğu anlaşılmaktadır. Eurostat verilerine göre, AB ülkelerinde 2010 yılından 2020 yılına kadar asgari ücretlerde Euro bazında yıllık %2 ile %10 arasında artışlar gerçekleşirken, Türkiye’de yıllık negatif artış, yani azalma kaydedilmiştir. Asgari ücretin satın alma güçleri kıyaslandığında Türkiye 11 Avrupa ülkesinin gerisinde, 12 Avrupa ülkesinin önündedir. Ancak Türkiye’nin asgari ücretin satın alma gücü konusunda önünde olduğu ülkelere kıyasla, çalışanlar içinde asgari ücretle çalışanların oranı çok fazladır. Bu sebeple ülkelerde ortanca ücretin satın alma gücüne bakıldığında Türkiye, Bulgaristan hariç bütün AB ülkelerinin gerisinde kalmaktadır.

TÜİK 2020 Milli Gelir verilerine göre, işverenlerin çalışanlarına yaptığı ödemeler üzerinden, çalışanların milli gelirden aldığı pay Coivd-19 pandemisi ile beraber 1 yılda %29.7’den %26.6’ya gerilemiştir. Bu durum, toplumsal gelir adaleti açısından asgari ücretlerde artış yapılması gerekliliğini de ortaya koymaktadır. TÜİK istatistikleri ile açıklanan TÜFE, ÜFE ve enflasyon rakamlarının doğruluğu ile alakalı yıllardır şüpheler olsa da, yıllık enflasyon oranı karşılığı, net asgari ücret için yapılan yıllık artışlar asgari ücretin satın alma gücündeki azalmayı engelleyememiş, asgari ücretle geçinen vatandaşlarımızın yoksulluğu devam etmiştir. Enflasyonun oranının çok az üstünde seyreden asgari ücret artışlarının bu dengesizliği ortadan kaldıramamasının sebebi, enflasyonun tek başına doğru bir hesaplama yöntemi olmaması, asgari ücretle geçinen vatandaşların temel harcama giderleri arasında gıdanın ve temel ihtiyaçlarının yerinin enflasyon hesabındaki yerinden daha fazla olmasıdır.

Satın alma gücünün düşük kalmasında asgari ücretli vatandaşlarımızın brüt maaşları üzerinden %26,6’lık kesinti yapılması ve net maaşların bu orandan etkilenmesi söz konusudur. Sosyal Güvenlik Sistemi katkı payı ve ilgili vergiler hem işverenler tarafından yapılan kesintiler sebebi ile asgari ücretli bir çalışan istihdamı için işverenin ödemesi gereken meblağ aylık 3458 lira iken, asgari ücretli çalışanın eline net olarak 2324 TL geçmektedir. İşverenden yapılan kesinti de dahil edilince, işverenin ödediği meblağın yalnızca %67’si asgari ücretli çalışanlarımıza ulaşmaktadır.

Net asgari ücretin 3000 TL’ye çıkarılması, bunun için asgari ücretlilerden yapılan kesintilerin devlet tarafından üstlenilmesi ve böylelikle bu artıştan işverenlerin etkilenmemesini sağlanması mümkündür. Böyle bir uygulamanın bütçeye maliyetini 71 milyar TL olarak öngörülmesine rağmen doğru bir bütçe yönetimiyle ve israf politikalarından kaçınarak bu kaynak asgari ücretlerin iyileştirilmesi için yaratılabilir. Asgari ücretlerde yapılacak böyle bir artış, ekonominin bütün sektörlerinde tüketimi arttırarak ekonomiyi canlandıracak, yeni istihdam olanakları yaratacak ve kayıt dışı çalışanların bir kısmının kayıt içine alınabilmesini sağlayacaktır. Bu artış, asgari ücrete komşu ücretlerle çalışan pek çok vatandaşımızın ücretlerinde de artış gerçekleşmesine ve yüksek primler sebebi ile kayıt dışı çalışmaya mecbur kalan pek çok vatandaşımızın da kayıt içine alınarak sosyal güvenlik sisteminden faydalanmasını sağlayacaktır. Ayrıca asgari ücretli vatandaşlarımızın yapacağı harcamalardan en çok, mevcut ekonomik daralma sebebi ile satışları düştüğü için zorda olan esnafımız faydalanacaktır.

Bütün bu koşullar göz önünde bulundurulduğunda, ücret hakkının korunması ve iyileştirilmesi için, asgari ücretle geçinen vatandaşlarımızı yeniden açlık sınırının üzerine çıkarılması, ve tüketimi arttırılması ile ülkemizde ihtiyaç duyulan ekonomik canlanmanın yakalanması adına gerekli adımların belirlenmesi amacıyla Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ederim.

Etiketler: » » »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.