logo

Yalvaç’ta unutulmaya terk edilmiş Kıl Haba Dokumacılığı

İki akademisyen, Yalvaç’ta unutulmaya terk edilmiş Kıl Haba Dokumacılığı’nı çalıştılar…

Yalvaç’ta unutulmaya yüz tutan el sanatları ile ilgili tek tük de olsa çeşitli araştırma çalışmaları yayınlanmaya devam ediyor. Yalvaç’ın geleneksel el sanatı ürünlerinden biri olan Kıl Haba Dokumacılığı da bu şekilde ele alınan konulardan biri.

Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi, Geleneksel Türk Sanatları Bölüm Başkanı Prof.Dr. Nuray Yılmaz ile Tekstil Dokuma Tasarımcısı Ebru Çatalkaya, Yalvaç’ın bu unutulmaya terk edilmiş el sanatı ürününü bilimsel bir çalışmada ele aldılar. Konuyla ilgili sempozyumda bildiri de sunan akademisyenler, geçmişte insanların ekonomik ihtiyaçlarını karşılama da önemli bir yere sahip olan kıl haba dokumacılığının günümüzde işlevini yitirdiğini vurguladılar. Yüzyıllardır Türk kültürünün önemli bir figürü olan kıl habanın, Yalvaç ve köylerinde 60’li, 70’li yıllara kadar devam ettiğini belirten akademisyenler, bir dönem tüm gelirlerini kıl habadan sağlayan ailelerin, zamanla tüketicilerin kıl habaya olan ilgisinin kaybolmasıyla, şimdi ellerinde kalan nadir örnekleri çeyiz ya da atalarından kalan bir anı olarak saklamayı yeğlediklerini belirttiler.

Yılmaz ve Çatalkaya’nın verdiği bilgiye göre, eskiden geniş bir üretim alanı olan kıl haba dokumacılığı halı kullanılmaya başlanmadan önce halı değerinde çok kıymetli bir yere sahipti. O zamanlar Yalvaç’ın Sücüllü kasabasından gelen tüccarlar, her Pazartesi kurulan çuval pazarından dokunmuş olan çul, çuval, heybe, yem torbalarını toplayıp İstanbul’a, İzmir’e vb. illere satmak için götürürdü. Yazarların yüzyüze görüştüğü ve 1,5 kıl habaya gelin geldiğini söyleyen Sevim Kılıçlı’dan elde edilen bilgilere göre 7 kilo iplikten dokunan kıl habaların karşılığında 8 şinik buğday alınırmış. Bu nedenle bayanlar mutfak ihtiyaçlarını karşılamak için takas usulü değerlendirmek için kıl haba dokumacılığı yaparlarmış.

Yazarların derlediği bilgilere göre, ilçemiz merkezinde Müderris Mahallesi, Pazar Mahallesi ve Kaş Mahallesinde dokunan kıl habanın hammaddesi olan kıl, yöre halkının kendisinin yetiştirmiş olduğu keçi sürülerinden elde edilirdi. Kıl habada keçi kılının kullanılmasının amacının, hem soğuk, sıcak ve neme karşı dayanıklı olması, hem de özellikle akrep, yılan, çiyan gibi zehirli böcek ve sürüngenlerden uzak tutması olduğu kaydedilen araştırmada, hava almadığından ve güvelenmediğinden ötürü buğdayların, dokunan çuvalların içinde saklandığı kaydedildi.

Akademisyenler Yılmaz ve Çatalkaya’nın Özbayat Köyü’nde çoban olan Osman Bancar’dan aldıkları bilgilere göre Yalvaç’ta keçi sadece etinden ve sütünden faydalanmak için değil, aynı zamanda kılından ve gübresinden faydalanmak için de beslenmekteydi.

KIL HABANIN ÜRETİM ÖYKÜSÜ

Araştırmacıların aktardığına göre, kıl habanın öyküsü kısaca şöyle oluşuyordu: “İlçe halkının doğrudan kendisinin yetiştirmiş olduğu keçiler her yıl Haziran ayında kırkılmaktadır. Sabah erkenden tabakhaneye gidilip, ipleri eğirmede kolaylık sağlasın diye, keçinin en uzun kılları seçilirdi. Eğer kıllar kırkılmış değil de keçi derisi şeklinde ise Zırnıklı olarak alınırdı. Daha sonra bozu ayrı, beyazı ayrı şekilde deriden toplanıp, bu kimyasal maddeyi temizlemek için tokmaklı yayla dövülür ve Yağcı Arastası’na attırmaya götürülürdü. Kabartılarak elyaf haline gelen keçi kılları daha sonra kola dolanarak yuvarlak hale getirilir ve eğrilirdi. Yaygıları silkme, çırpma veya tokaçla dövülerek temizlenmesi sırasında kopmaması için iplerinin sağlam olması gerektiğinden, iplikler çift bükümlü eğrilirdi. İplikler çift bükümlü yapılmak istenildiğinde, daha önceden (S) şeklinde eğrilen iki yumak yan yana getirilip, iplerin uçları birleştirilirdi. Bir araya getirilen ipler kirmen veya iğ ile yeniden eğrilirdi. Böylece, ipler ikinci kez bükülüp (Z) şeklini alarak sağlamlık kazanırdı. Yörede ilk başlarda çarkın bulunmaması nedeniyle bu işlem bir günü alırken, daha sonra çarkın Yalvaç’a gelmesi ile eğirme daha kısa sürede tamamlanmaya başlamıştır.”

KIL HABA TEZGAHI, YAPILAN İŞLEMLER

Yılmaz ve Çatalkaya, Yalvaç’ta yerin yaptıkları çalışmalarda 2 tane kıl haba tezgahını inceleme şansını yakalamışlar. Bu incelemeden elde edilen bilgilere göre, kıl haba tezgâhının boyu 2,70 cm, eni ise 1,95 cm’dir. 1 cm’de 6 çözgü ipliği bulunan dokuma örneklerinin enleri genellikle cımbar boyundan dolayı 80-90 cm arasında sabittir. Boyları ise, üzerinde eşit yuvalar bulunan yan ağaçlara, istenilen dokumanın boyuna göre yere paralel olan silindirin demir çubuk ile çakılarak ayarlanmaktadır. Kıl habada toplam çözgü tel sayılarının 480 ile 540 arasında değişiklik gösterdiği tespit edilmiş.

Yalvaç’ta halk arasında çözgü ipinin direzi olarak isimlendirildiğini belirten yazarlar Yılmaz ve Çatalkaya,  kıl habada çözgü hazırlamanın halıda olduğu gibi tezgâhın üzerinde yapıldığını belirtiyor. Yazarlara göre, kıl habanın dokunuş tarzı da halının kilim kısmının dokunmasına benzer. Bir çubuk üzerine sarılan kıl atkı iplikleri varangelen ağacının aşağı yukarı indirilip kaldırılmasıyla el ile çözgü iplikleri arasından geçirilir ve iki el ile tutulan geniş kirkitlerle vurularak atkılar sıkıştırılır.

Yörede geçmişte kıl haba işi ile uğraşan insanlarımızla da görüşen yazarlar Yılmaz ve Çatalkaya’nın birinci ağızdan elde ettiği bilgiler de şöyle aktarılmış:

15-35 yaşlarında iken kıl haba dokuduğu belirtilen Cevriye Alp’ten alınan bilgilere göre, tezgâhlar genelde evlerin alt katına kurulurdu. Alp’ın Yalvaç’taki kıl habacılıkla ilgili hatıraları şöyle aktarılmış: Hali vakti yerinde olmayanlar hem yazın hem de kış dokuma yaparken, ekonomik durumları iyi olanlar sadece yaz mevsiminde dokuma yaparlardı. Yöredeki geleneksel inanca göre bereketli olsun diye direzi çözme işlemine Cuma günü sabahtan dualarla başlanırdı. Direzi hazırlanan tezgâh cumartesi, pazar dokunduktan sonra, parlak olsun diye üzerine su serpilir, düzgün olmaları için de, yatakların altına koyup pazartesi günleri kurulan çuval pazarına yetiştirilirdi. Pazartesi günü erkenden gidip pazarda yer bulunurdu, yer bulmada geç kalınması durumunda dokunulan kıl haba ellerinde kalır ve haftaya satmak durumunda kalırlardı. Dokumalar alıcıya vardığında, toptancılar kimin güzel dokuduğuna bakarlardı. Zamanla Isparta halılarının yaygınlaşması ve kıl habaya olan ilginin azalmasıyla, kıl haba üreticileri pazarda alıcı bulmakta sıkıntı çekti ve ilerleyen dönemlerde üreticiler tarafından bu zanaat unutulmaya terk edildi.”

YALVAÇ’TA ÜRETİLEN KIL HABA ÇEŞİTLERİ

Yılmaz ve Çatalkaya’nın araştırmasına göre, Yalvaç’ ta üretilen kıl habalar ana olarak, Oturtma ve Seyrek olarak iki grupta sınıflandırılırdı. Eğer tarak sık vurulursa oturtma, seyrek vurulursa seyrek haba denilirdi. İpten kar etmek için seyrek dokunan kıl habalar daha çok buğday koymak için ve kağnılarda buğday, çavdar, saman gibi ekinleri taşımak için kullanılırdı.

Yazarların tespitine göre, günümüzde artık üretilmeyen kıl habanın ilerleyen dönemlerde halı, kilim gibi daha kıymetli sayılan dokumaların altına serilir hale de geldiği aktarılıyor.

Kıl haba dar ve uzun şekilde dokunmakta olduğu belirtilirken, bu dokumanın bir yaygı olarak kullanılabildiği gibi, dokunduktan sonra her iki ucu katlanmak sureti ile kenarları dikilerek çuval olarak da kullanılabildiği kaydediliyor. Eski zamanlarda biçerdöverden boşaltılan buğday, arpa, yulaf gibi tahılların bu kıl çuvallarda taşındığı, bunlar dışında ilçemizde keçi kılından heybe, yem torbası, geri ve çul dokunduğu tespit edilmiş. Geri olarak isimlendirilen bu dokumaların daha çok çadırlarda ve kağnıların üzerinde kullanıldığı için, desensiz ve koyu renkte dokundukları; çuval ve torbaların ise genelde desensiz ve koyu renkte dokunmalarına rağmen isteğe göre dokumaların ortalarına desen de konulabildiği belirtilmiş.

Yazarlar, ayrıca desenlerle ilgili olarak Yalvaç’ta kıl habalara verilen ilginç isimleri de şöyle aktarmışlar: “Yörede nahaş olarak adlandırılan desenler kuşgözü, taraklı, sığır sidiği olmak üzere üç sınıfta toplanmaktadır. Desenler isimlerini tamamen çağrışımlarından almaktadırlar. Çözgüleri hazırlarken kuşgözü deseni için; 3 beyaz, taraklı deseni için (1 beyaz, 1 siyah) x 6, sığır sidiği deseni içinde 2 beyaz nahaş atılmaktadır. Yalvaç ilçesinde kullanılan ipler ise keçinin sırtından elde edildiği gibi beyaz, kahverengi, boz, kırkeçi, gri, siyah gibi doğal renkleri ile kullanılmaktadır.”

SONUÇ: YALVAÇ’TA KIL HABA DOKUMACILIĞI YOK OLACAK

Yazarlar, çalışmalarının sonuç bölümünde ise, bu binlerce yıllık el sanatının Yalvaç’taki geleceğiyle ilgili oldukça karamsar bir öngörüde bulunuyorlar. Yaklaşık 50 yıl önce terk edilen bu kültür mirasımıza eskisi gibi kimsenin ilgi göstermediği belirtilerek, “Geçmişte neredeyse her evde bir tezgâh varken, günümüzde ise ancak birkaç kişide bulunmaktadır. Kıl habanın ekonomik ömrünü tamamlaması ve değişen yaşam koşulları nedeniyle kıl haba dokumacılığı yeni nesillere öğretilememiş ve genç nüfus tarafından da ilgisizlik oluşmuştur. Günümüzde halen dokumayı bilen 65-85 yaş üstü dokumacı kadınlar bulunmaktadır. Onları kaybetmeden ortak çalışmalar ile bu kişilerin bilgi ve tecrübelerinden faydalanılmalıdır. Aksi takdirde geleneksel dokuma kültürümüzün bir parçası olan kıl haba dokumacılığı da yok olacaktır.”tahmininde bulundular.

Çalışmanın tamamını okumak ve faydalanmak isteyenler, http://dergipark.ulakbim.gov.tr/akdenizsanat/article/view/1103000456/1103000382 linkinden ulaşabilir.

Etiketler: » » » »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.