logo

ŞARKİKARAAĞAÇ İLÇESİ “ZENGİBAR KALESİ”


Prof.Dr. Mehmet ÖZHANLI
mehmetozhanli@sdu.edu.tr

Prof. Dr. Mehmet ÖZHANLI

Bakanlar Kurulu Kararı ile Süleyman Demirel Üniversitesi adına 2008 yılından beri Pisidia Antiokheia Antik Kentinde, Men Tapınağı ve Kutsal Alanında arkeolojik kazı çalışmaları gerçekleştirmekteyiz. 2017 yılından itibaren de “Isparta İli; Yalvaç, Gelendost ve Şarkikaraağaç İlçeleri Arkeolojik Yüzey Araştırması” projesini devam ettirmekteyiz. 7 yıla uzayan projenin son ayağını Şarkikaraağaç İlçesi kapsamaktadır. 15 Ağustos’ta başlayan çalışmalar 30 Eylül’de tamamlandı.

Şarkikaraağaç İlçesi, Isparta’nın Konya İl sınırında Isparta – Konya kara yolunun kenarında bulunmaktadır. Ovanın ortasında bulunan ilçe, güneyde Anamas kuzey ve kuzeydoğuda Sultan Dağlarıyla, doğuda Beyşehir Gölüyle çevrilidir. İlçenin güneydoğusunda bulunan Kızıldağ, ovanın ortasında kendi heybetiyle yükselmektedir.

İlçe ve ilçeye bağlı yerleşimlerin konumunu, ovanın içerisinde Beyşehir Gölü’ne dökülen akarsular belirlemiştir. Günümüzde ilçeye bağlı 28 yerleşim vardır. Bu köy ve kasabaların neredeyse tamamı Tunç Çağı köylerinin üzerine ya da yanına kurulmuştur; yani eski yerleşimleri devam ettirmektedirler. Höyüklerde yapılan araştırmalarda bölgenin, yerleşim tarihinin Neolitik Dönemle (M.Ö. 8.000) başladığı anlaşılmıştır. Tunç Çağı ve öncesi yerleşimlerin tamamı ovada akan su kenarlarında bulunurken; Demir Çağ’da (M.Ö. 1200) ovayı çevreleyen dağların üzerinde kale yerleşimleri ortaya çıkmıştır. Bu yıl, Demir Çağla ortaya çıkan yerleşimlerde araştırma yapılmaktadır. Kale yerleşimleri, Şarkikaraağaç’ı güneyden kuşatan Anamas Dağlarının üzerinde yoğun iken; Sultan Dağlarının eteklerinde de önemli yerleşimler görülmektedir. Kuzeydeki yerleşimlerden en önemlisi Zengibar Kalesidir. Kale, eski ismi “Zengibar” olan Muratbağ Köyünün kuzey doğusunda bulunan yüksek bir tepe üzerinde kurulmuştur. Yerleşim için seçilen dağ, doğuda Fele Boğazı batıda Gemen Dağındaki Men Tapınağı, güney ve güneybatıda Şarkikaraağaç Ovasını çevreleyen dağların üzerindeki bütün kale ve kuleleri görmekte ve de Şarkikaraağaç Ovasına tamamen hâkim bir noktadadır. Erken Demir Çağla başlayan yerleşim, Hellenistik ve Roma İmparatorluk dönemlerinde önemli bir kent konumuna yükselmiştir. Erken dönem kalesi, dağın zirvesindeyken; Hellenistik ve Erken Roma İmparatorluk Dönemlerinde yerleşim dağın batı yamacına inmiştir. Bu dönemlerde Akropolün yaklaşık 600 m altında dağın doğusunu ve güneyini çevreleyen düz bir teras oluşturulmuştur. Teras, iri bloklarla örülmüş bir surla kuşatılmıştır. Terasın içerisinde yerleşim güneybatıda görülürken, doğuda görülmez. Burası Nekropol Alanı olarak kullanılmış olabilir.

Akropoldeki kale M.S. 6. yy ve sonrasında yeniden yerleşim görmüş erken dönem suru moloz taşlarla onarılmıştır. Surun içerisinde birbirine bitişik çok sayıda konut yine moloz taşlarla inşa edilmiştir. Yerleşimin tam orta noktasında kayaya oyulmuş büyük bir sarnıç vardır. Batı yamaçta bulunan Hellenistik ve Roma İmparatorluk Dönemi yerleşimindeki yapılarda yerel taştan düzgün tıraşlanmış iri bloklar kullanılmıştır. Teraslandırılarak yapılan yerleşimin en üst terasında tapınak görülmektedir. Tapınağın doğu tarafı yaklaşık 10 m yüksekliğinde ve 20 m uzunluğunda düzgün tıraşlanmış bir kaya ile çevrilidir. Kayanın üzerindeki düzenli açılmış hatıl yuvaları, tapınağın etrafının bir stoa ile çevrelenmiş olduğunu düşündürmektedir. Kayadan oyulmuş bir stoa ile çevrili tapınak, bu yapısıyla Pisidia Antiokheia Antik kentinde bulunan Augustus Tapınağına çok benzemektedir. Temel düzeye kadar tahrip edilmiş tapınağın planı çok anlaşılmaz. Tapınağın hemen alt terasında, etrafı stoa ile çevrili bir meydan (forum), kuzey güney uzantılı yapılmıştır. Tapınağa geçişi sağlayan Propylon (Anıtsal Kapı) forumun güney doğu köşesindedir. Forumun kuzey köşesinden itibaren ormanın ağaçlandırma bahanesiyle yaptığı çalışmada bütün yapılar temelinden sökülmüş; kentin büyük bir bölümü tamamen tahrip edilmiştir.

Tapınaktan, dağın batısında akan dereye kadar eğimli giden alanın tamamında teraslar üzerindeki yerleşimin kalıntıları izlenebilmektedir. Forumdan bir alt terasta, yüzeyi düzleştirilerek hatıl yuvaları açılmış kaya kütlesinin önü; defineciler tarafından yaklaşık 4 m derinliğinden açılan kaçak kazı çukurundan dolayı buradaki yapının işlevinin ne olduğu tam olarak belirlenemedi. İşlik olma ihtimali yüksektir. Vadi içerisinde harç kullanılmadan düzgün bloklarla yapılmış çok sayıda yapı vardır. Tam orta terasta bulunan tholos yapı kentin tapınaktan sonra en özenli işçiliğine sahip yapılardan biridir. Yapıyı diğerlerinden ayıran en önemli özelliği bezemeli mermer blokların kullanılmış olmasıdır. Kentteki diğer yapılarda mermer görülmez. Tholos bir tapınak olma ihtimalinin yanı sıra konumundan dolayı Macellum olma ihtimali de göz önünde bulundurulmalıdır.

Akropoldeki yapılar arasında Doğu Roma İmparatorluğunun geç dönemlerine ait seramikler görülürken, aşağı kentte Geç Hellenistik ve Roma İmparatorluk Dönemlerine ait seramikler oldukça yoğundur. Ormanın tahrip ettiği bölümünde yoksa, kentin geri kalanında Hıristiyanlığa ait kilise ya da farklı dinsel yapı yoktur. Kentte herhangi bir yazıta da rastlanılmadı. Kentin bulunduğu dağın güney eteklerindeki kayalıklarda çok sayıda üzüm presleme işlikleri görülmektedir. Günümüzde üzüm bağları azalmış olmasına karşın yamaçlarda eski bağlara ait asma kütükleri zamana direnmektedir.

Kentin kurulduğu dağın üç yanı kayalıklı yamaçlardan oluşmaktadır. Ulaşım, kuzeyde Sultan Dağlarının uzantısı yamacın üzerinde gerçekleşmektedir. Bu yamacın doğusunda kente su sağlayan kaynak, hala aktif durumdadır. Ormanın ağaçlandırma çalışmalarında antik yol ve kentin giriş kapısı tamamen tahrip edilmiştir. Günümüze bu alanda ulaşımı sağlayan stabilize yol antik yol güzergahından geçirilmiştir.

Kentin antik ismi bilinmez. Kenti, 1999 ve 2001 yıllarında ziyaret eden Prof. Dr. Mehmet ÖZSAİT kent hakkında oldukça yüzeysel bilgiler vermiştir. Roma İmparatorluk döneminde, MS III. yüzyıla ait bir kitâbeden bölgede bir Tetrapolis’in olduğu yazmaktadır. Tetrapolis’in üyelerinden Altada, Anabura, Neâpolis’in isimleri bilinirken dördüncü şehrin ismi okunmaz. İsmi bilinen üç kentten sadece Anabura’nın yeri tam olarak tespit edilmiş, diğer kentlerin henüz lokalizasyonunu yapacak epigrafik belgelere ulaşılamamıştır. Bölgede yaptığımız araştırmalarda Hellenistik ve Roma İmparatorluk Dönemi kenti olabilecek beş yer tespit edildi. Anabura zaten biliniyor. Diğer yerler ise Zengibar, Ördekçi Kalesi, Fele Köyü’nde yer alan Manastır Tepe ve Belceğiz Köyü sınırları içerisinde bulunan Kaletepe’dir. Zengibar’daki Hellenistik ve Roma İmparatorluk Dönemlerine ait kalıntılar, burasının Tetrapolis’in üyelerinden olan büyük bir kentin yerleşimi olduğunu belgelemektedir. Ancak, hangi kent olduğunu söylemek için çalışmaların biraz daha ilerlemesini beklemek mantıklı olacaktır.

Etiketler:
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • ANTİOKHEİALI YAŞLI KADIN

    25 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Kültür Sanat, Tüm Manşetler

    Üçüncü cemre düştüğünde, karlar erimeye başlamıştı. Kentin sokaklarında eriyen karların suları, bulanık bir şekilde akmaktaydı. Bir zamanlar düzgün taş döşeli olan sokaklar artık bütün özelliğini kaybetmiş, kanalizasyon sistemi tıkanmış, sular caddenin yüzeyinde sessizce akmaya başlamıştı. Bahar güneşinin sıcaklığı kendini iyice hissettirirken, yaşlı kadın kahvaltısını yapmış, mutfağın penceresinden güneşin ışıklarını izleyerek, derin düşüncelere dalmıştı. On üç yaşında evlenip geldiği bu evde geçirmiş olduğu günlerin hayaline dalmıştı ki, hizm...
  • TANRIYA KARŞI HATA YAPMAYACAKSIN

    16 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Erkenden uyanan Pomponius avludaki çardağın altında oturmuş; yorgun, boş bakışlarla etrafına bakınıyordu. Auxanousa günaydın diyerek gelip karşısındaki sandalyeye oturdu. Pomponius gözünün ucuyla ona bakarak; “bir haftadır senin yüzünden doğru düzgün uyuyamıyorum. Yatakta dönüp duruyor ve durmadan sayıklıyorsun.” Auxanousa mahcup bir biçimde başını hafif öne eğerek, her gece aynı rüyayı görüyorum. Oğlumuz Terentius karşımda durup bana bakıyor. Bakıyor dediysem o ela güzel, sevgi dolu gözleriyle değil. Zift gibi bir siyahlıkla dolu göz çukurları...
  • Öğretmen ve Üniversite

    10 Aralık 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Sümerli eğitmen ve şair Ludingirra, günümüzden 4000 yıl önce “Mademki biliyorsun, niye öğretmiyorsun”  diyerek bilginin ve öğretmenin önemini çağlar ötesinden seslendirmiş. “Hiç Bilenlerle Bilmeyenler Bir olur mu” ilahi tebliğinde bilgilenmenin, öğrenmenin ve Hz. Ali’nin “Bana Bir Harf Öğretenin 40 Yıl Kölesi Olurum” sözlerinde öğretmenin önemi en güzel şekilde ifade edilmiş. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, İstiklal savaşında düşmanla olduğu gibi; Cumhuriyetle birlikte “Ülkemizi dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkartmak”, ...
  • Ramazan Amca’nın Duâsı

    07 Aralık 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    “Sen kendüye ne sanursan ayruğa da anı san. “      Hacı Bektaş Velî 19 yıl önce... Geçirdiğim kalp rahatsızlığı nedeniyle üniversite hastanesinin kardiyoloji servisinde yatıyorum. Oda arkadaşım Ramazan Amca, 80-85 yaşlarında bir Alzheimer hastası... Refakatçisi olan yakınlarından öğrendiğimiz kadarıyla geçmişte çiftçilik yapan bu amcamız  boylu poslu;  ileri derecede görme rahatsızlığı olduğu için kalın camları olan gözlük takan, konuşmayı seven birisi.  Bizi tanımak istiyor; kendimizi tanıtıyoruz, on dakika sonra aynı şeyleri yine soruyor ve...