logo

Rembetika ve Ege’de Barış


Ünal Örnek
unalornek@hotmail.com

Çocukluğumda Ege’nin karşı tarafındaki Radyolar büyüdüğüm şehir olan Bandırma’dan çok iyi dinlenirdi. Türkçe sözlerin geçtiği şarkılar dinlerdim. Birçok Anadolu Türkü ve şarkısının yunanca söylendiği dikkatimi çekerdi. Dinlediğim şarkıların rembetika olduğunu yıllar sonra öğrenmiştim. Yunanistan’ı ziyaret ettiğimde Rembetika şarkılarının canlı performans olarak dinlemek nasip olmuştu. Kendimi bir türkü barda hissetmiştim. Rembetika’nın tüm hikayesini o yıllarda öğrenmiştim. Rembetika’nın hüzünlü hikayesi beni çok etkilemişti. O günden beri ne zaman dinlesem anlatılan o hikayeleri hatırlarım. Yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kalan insanların yaşadıklarını, yalnızlıklarını, dışlanmışlıklarını, çaresizliklerini düşünürüm. Tabii bununla birlikte Balkanlardan da göçen insanların yaşadıklarını, Osmanlı’nın parçalanma ve işgal dönemlerinde yaşananları da düşünmeden yapamam.

Rembetika’yı Anadolu’dan koparılan insanların göçtükleri yerdeki çığlığı gibi hissederim. Udun, bağlamanın, ve tanburun def ve dümbelek sesi içinde duygular anadolu’ya uzanır, buzuki ritmi ile yürekler titrer, keman onlarla birlikte adeta ağlar. Rembetika’nın sadece müziği değil oyun tarzı da Ege oyunlarına benzemektedir. 1922’den sonra İzmir’den göçen rebetlerin enstrümanları arasına buzuki’yi ekledikleri belirtilmektedir. Rembetika gerçekte Ege’nin uzaklara uzanan sesidir.

Rembetika diğer adıyla Rebetiko İzmirli Rumların müziği olarak kabul edilen kendi dünya görüşü, bıçkın figürleri, özgün giyimi, oyun tarzı ile bağlama ile yorumlanıyordu. Osmanlı döneminde ağırlıklı olarak liman şehirlerinin vazgeçilmez müziği olmuştur. İzmir’in bugün olduğu gibi 1920’li yıllarda da farklı bir havası ve kültürü var idi ve bu müziklerine de yansımıştır. O yıllarda Osmanlıda Rumlarda Türkler gibi kahvelere ve eğlence yerlerine ailece gitmez iken İzmir farklılık gösteriyordu. İzmirli kadınlar farklı, daha özgür ve rahattılar müzikli eğlence yerlere en özel giysileri ile ailece gidebiliyorlardı. 

Rembetika şarkıları başlangıçta İzmir ve Selanik ve her iki yakadaki Ege şehirlerinde tanınmaya daha sonra İstanbul’da dinlenmeye başlamıştır.  Bazı kaynaklarda 1850’li yıllarda başladığı belirten bu müzik akımı tümüyle Ege kültürünü yansıtmaktadır. Rembetika’nın ilk olarak taş plağa 1910 yılında İstanbul baskısı olarak okunduğu ifade edilmektedir. Şarkıların taş plağa okunmasından sonra Rembetika şarkılarının daha da yaygınlaştığı görülmüştür. Dönemin müzikli kahvelerinde ve eğlence yerlerinde rembetika müziği ve oyunları icra edilmiştir. Osmanlı topraklarında Ege’de ve İstanbul’da her ırktan, dilden insanın bu müziği dinlediği ve kendilerinden bir şeyler kattığı söylenmektedir. 

Rembetika’nın acıklı hikayesi Anadolu işgalinin ardından Yunanistan’ında içinde olduğu işgal kuvvetlerinin savaşı kaybetmesinden sonra yaşanmıştır. Anadolu’yu yakıp yıkan savaşın bedelinin faturası masum insanlara da çıkmıştır. Mübadele yıllarında bu müziği yapan insanlarla birlikte Rembetika da Yuanistan’a göç etmek zorunda kalmıştır. Ege’de komşularıyla sorunlarıyla sorunu olmayan binlerce masum insan göçmüştür.

Göçen insanlar gittiği yerlerde büyük sorunlarla karşılaşmışlardır. Yunanlı elitler tarafından aşağı sınıf olarak görülmek yanında müzikleri arka sokakların ve yeraltı kültürünün bir parçası olarak görülmüştür. Bu müziği yapanlar ve dinleyenler ötelenmiş, dışlanmış ve yalnızlığa itilmişlerdir. Karşılaştıkları olumsuzluklardan uzaklaşmak ve birlikte olmak için gittikleri mekanlar ve şarkılara bile yasaklanmıştır. Ortaya koydukları kültür bir meyhane kültürü gibi algılanmıştır. Rembetika gece hayatının  ve uyuşturucu kullanan uyumsuz insanların müziği olarak gösterilmiştir. 

Anadolu’dan gelen insanlar yunan elitleri tarafından dışlanınca Ege’nin Liman şehirlerinde bu müziği yapan tekke denen bu müzikli kahvelerde bir araya gelmişler. Bu insanlar gerçekte kendi dünyalarını yaratmışlardır. Bu şarkıları yapan ve söyleyen Rebet denen sanatçılar Rembetika’yı Anadolu ezgileri ve müzik aletleriyle daha da zenginleştirmişlerdir. Bir Zeybekikos (Zeybek), Tsifteteli) Çiftetelli), Hassapikos (Kasap havası) ve Karşılamas (Karşılama) şarkıları dinleyerek, oynamışlardır. Tekkelerde Anadolu’dan kopan, anılarını ve geçmişlerini o topraklarda bırakan insanlar bir an sıkıntılarında, üzüntülerinden uzaklaşmak ve hasretlerini dindirmek için bir araya gelerek Anadolu’da bıraktıkları günleri ezgilerle yaşamışlar ve yaşatmışlardır. 

O yıllarda dünyada bugün oynanan oyunlar gibi bölgemizdeki insanlar Yunanistana göçmek yanında başta Amerika olmak üzere dünyanın birçok ülkesine göçmüşlerdir. Amerika’ya göçen Rumlar ,Rembetika’yı oraya götürürken, orada kendi plak şirketlerinde birçok eseri plaklara okumuşlar ve geniş bir arşiv yaratmışlardır. Sadece Rembetika değil Türk Müziğini dinleyen, besteleyen, icra eden Anadolu insanı olarak birçok eserinin de plağa okunmasında ve arşiv oluşturulmasında öncülük etmişlerdir. 

Bugün Rembetika Yunanistan’ın en önemli kültür markalarından biri olmuştur. Portekiz’in fadosu, Arjantin’in tangosu gibi bir hikayeye sahip müzik kültürü olarak ilgi görmeye başlamıştır. Ege’nin Anadolu rüzgarı ile yelkenini şişiren bir tekne gibi geçmişten geleceğe yol almaktadır. Her gittiği yere Anadolu’yu ve Ege’nin kokusunu taşımaktadır. İnsanları eski günlerdeki gibi bir araya getirmekte, üzüntülerini unutturup, kırgınlıkları yok edip, özlemlerini gidererek, hafifleterek hoşça zaman geçirtmektedir. 

Rembetika’ya hayat veren ve bugünlere taşıyan, bizlere bu müziği bırakarak aramızdan ayrılanları ve halen bu müziğe hizmet eden sanatçıları saygı ile anıyorum. Onların eserlerini severek dinliyorum. Ege’nin çocuklarının rembetika tarihinin hüzün dolu sayfalarını düşünerek barış dolu günler için çalışmalarını istiyorum. İnsanları birbirine düşman eden çevrelere inat Rembetika Şarkıları Ege’de barışa hizmet etsin istiyorum. Ege’nin çocukları kucaklaşsın ve sonsuza dek barış içinde birlikte rembetika çalsın ve oynasın diyorum. O zor günleri yaşayan ve kaybettiğimiz insanların ruhlarının Rembetika’nın insanları birleştirici, barıştırıcı ve yaşam direnci veren notaları içinde huzur bulacaklarına inanıyorum. 

Etiketler: »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • TANRIYA KARŞI HATA YAPMAYACAKSIN

    16 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Erkenden uyanan Pomponius avludaki çardağın altında oturmuş; yorgun, boş bakışlarla etrafına bakınıyordu. Auxanousa günaydın diyerek gelip karşısındaki sandalyeye oturdu. Pomponius gözünün ucuyla ona bakarak; “bir haftadır senin yüzünden doğru düzgün uyuyamıyorum. Yatakta dönüp duruyor ve durmadan sayıklıyorsun.” Auxanousa mahcup bir biçimde başını hafif öne eğerek, her gece aynı rüyayı görüyorum. Oğlumuz Terentius karşımda durup bana bakıyor. Bakıyor dediysem o ela güzel, sevgi dolu gözleriyle değil. Zift gibi bir siyahlıkla dolu göz çukurları...
  • Öğretmen ve Üniversite

    10 Aralık 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Sümerli eğitmen ve şair Ludingirra, günümüzden 4000 yıl önce “Mademki biliyorsun, niye öğretmiyorsun”  diyerek bilginin ve öğretmenin önemini çağlar ötesinden seslendirmiş. “Hiç Bilenlerle Bilmeyenler Bir olur mu” ilahi tebliğinde bilgilenmenin, öğrenmenin ve Hz. Ali’nin “Bana Bir Harf Öğretenin 40 Yıl Kölesi Olurum” sözlerinde öğretmenin önemi en güzel şekilde ifade edilmiş. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, İstiklal savaşında düşmanla olduğu gibi; Cumhuriyetle birlikte “Ülkemizi dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkartmak”, ...
  • Ramazan Amca’nın Duâsı

    07 Aralık 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    “Sen kendüye ne sanursan ayruğa da anı san. “      Hacı Bektaş Velî 19 yıl önce... Geçirdiğim kalp rahatsızlığı nedeniyle üniversite hastanesinin kardiyoloji servisinde yatıyorum. Oda arkadaşım Ramazan Amca, 80-85 yaşlarında bir Alzheimer hastası... Refakatçisi olan yakınlarından öğrendiğimiz kadarıyla geçmişte çiftçilik yapan bu amcamız  boylu poslu;  ileri derecede görme rahatsızlığı olduğu için kalın camları olan gözlük takan, konuşmayı seven birisi.  Bizi tanımak istiyor; kendimizi tanıtıyoruz, on dakika sonra aynı şeyleri yine soruyor ve...
  • ADA DOĞURAN GÖL

    07 Aralık 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Bugün dünyamız ve ülkemiz için en büyük tehlike  kuraklık, kıtlık ve  açlıktır. Bunun için dünyayı istedikleri kalıplara sokan, dünyaya şekil veren kapitalizm düzeninin küresel şirketleri dünya nüfusunun azaltılması gerektiğini savunmaktadırlar. Hatta bu maksatla; laboratuvar kökenli salgın hastalıklar, KULLANDIRTTIKLARI ilaçlar, aşılar, gübreler, böcek ilaçları=zehirler, soğuk, sıcak dünya ve uzay savaşları ile havada, suda, karada, hatta uzayda ekosistem tahriplerini devreye sokmaktadırlar. Elbette ülkemiz de bu olumsuzluklardan fazlasıyla...