logo

MISIR VE MAKEDON ASILLI KRALLAR


Prof.Dr. Mehmet ÖZHANLI
mehmetozhanli@sdu.edu.tr

Prof. Dr. Mehmet ÖZHANLI

Dünyanın bazı bölgeleri, canlı yaşamına daha uygun koşullara ve doğal zenginliklere sahip olmasıyla, diğer bölgelerden farklı olarak, çok erken dönemlerden itibaren kadim uygarlıkların ortaya çıkmasına imkân sağlamıştır. Bu yerlerin başında Mezopotamya ile birlikte Mısır gelir. Afrika ile Asya Kıtası’nın birleştiği noktada bulunan bu coğrafyada, yüzyıllar boyu devam eden “Nil’in Armağanı” büyük uygarlıklar yaratılmıştır. Kendi içine kapalı bu bölgede, MÖ 4. binden itibaren kendine özgü yazısı, mimarisi ve yönetim biçimiyle gelişmiş bir uygarlık düzeyine ulaşılmıştır. Kullandıkları mimari teknikler ve inşa ettikleri Piramitler gibi devasa yapılar, günümüzde hala en çok dikkat çeken eserler arasındadır.

Mısır, MÖ 332 yılında Pers yöneticisi Mazaces tarafından savaşılmadan, Büyük İskender’e teslim edilmeden önce, farklı uygarlıklar tarafından işgal edilmiş olmasına karşın hiçbir zaman tamamen kendinden olmayan yöneticiler tarafından yönetilmemiştir. En uzun süren Pers işgali (MÖ 525 – 332) sırasında bile yönetici olarak gönderilen kişiler sadece vergi toplamakla ilgilenir ve kentlerin iç işlerine karışmazlardı.

Dönemin Mısırlılarının kurtarıcı gözüyle baktıkları İskender’in ve ardıllarının yaptıkları Persleri ve önceki işgalleri mumla arattı. İskender’in ölümüyle Mısır’ın yönetimini alan generali Ptolemaios’un kurduğu Hanedanlık, MÖ 305 yılından Romanın Mısırı ele geçirdiği MÖ 30 yılına kadar yönetimde kaldı. Mısırla hiçbir alakası olmayan bu Makedon aile, yaklaşık üç yüz yıl boyunca Mısır’ın bütün kaynaklarını kendi çıkarlarına kullanmakla kalmadılar, yüzbinlerce Mısırlı insanın ölümüne de sebep oldular. İzledikleri savaşçı politikalar ve hanedanlık içerisindeki taht kavgaları, Mısır halkını üçe böldü ve iç savaşların ardı arkası kesilmedi. Bu hanedanlık, erken dönemlerde Firavunların yaptığı gibi din adamlarını besleyerek, var olan tapınaklara parasal yardımlar ve çok sayıda yeni tapınaklar yaparak, toplumu bunlarla istediği biçimde yönlendirdiler. Yaptıkları tapınaklarda ve kutsal alanlarda kendi kültlerini de oluşturarak bir nevi insanların kendilerine tapınmalarını sağladılar. Mısırlılardan aldıkları vergiler dışında, krala ve ailesiyle ilgili oluşturulan kültlerin ve düzenlenen festivallerin masraflarını da Mısırlılara ödettiler. Kısacası Mısırlıların mallarını, paralarını ve canlarını kullanarak onları yönettiler. Burada ilginç olan, kadim bir kültüre sahip Mısır halkının bu yabancı hanedanlık karşısında hiçbir şey yapmadan onlara hizmet için bir birlerini boğazlamaları. Nasıl oluyor da yaklaşık 1840 km mesafeden gelip 7000 yıllık köklü bir uygarlığın üzerine çöreklenen bir aile, 300 yıl boyunca yönetimde kalabiliyor. Yönettikleri yüzbinlerce insan, hiç sorgulamadan onlar için savaşıyor, vergi veriyor, kendilerine dayatılan aç ve sefil bir yaşamı kabul ediyor. Yönetenler, oluşturdukları ortamla yönettikleri halklara kendilerini çok önemli hissettiriyor ve yapılan her şeyi onların iyiliği ve geleceği için yaptıkları algısı yaratıyorlar. İlginç bir biçimde halk denilen kitle, birçoğu hasta ruhlu kralların ve onların ihtiras dolu eşlerinin yarattığı monarşide hiçbir söz sahibi olmadığı halde kendisini çok önemli hissedebiliyor.  Tamamen algıdan oluşturulan hayallerle insanlar, kendilerini ölüme gönderen krallara ve eşlerine tapınaklar inşa ederek tapıyor ve hiç itiraz etmeden onları korumak için gönüllü ölüme gidiyorlar.

Ptolemaioslar Hanedanlığının 300 yıllık yönetiminde, Mısır halkı rakamlardan ibarettir. Yazılan tarih ve anlatılan hikâyeler hanedanlığın üyelerine aittir. Özellikle Kleopatra isimli kraliçelerin erotik hikâyeleri, günümüz edebiyat ve sinema sektöründe hala para kazandırmaktadır. İskender’in kız kardeşinin ismi olan, “Kleopatra” isimli, bu kraliçelerin entrikaları Mısır kadınlarıyla özdeşleştirilmiştir. Mısır halkına mal edilen bu durumu tarihçiler de okurlar da hiç sorgulamadan kabul etmişlerdir. Sömüreni meşrulaştıran bir tarih yazılımı…

Bu durum sadece Mısır için değil, dünya üzerindeki birçok halklar için de geçerlidir. Dünya üzerinde refah düzeyi yüksek birkaç ülkenin halkı dışındakilerin hepsi aynı durumda; yurttaşlık kimlikleri var ancak sefalet içerisinde milli ve dini duyguları coşkun bir biçimde, hiçbir şey sorgulamadan yaşıyorlar. Cahil bırakılmış olan bu halkların, oluşturulan sistem içerisinde kullandıkları oyla yöneticisini seçtiğini sandığı tezat bir durum. Demokrasi adı altında algıyla yönetilen büyük kitleler…

Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • Öğretmen ve Üniversite

    10 Aralık 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Sümerli eğitmen ve şair Ludingirra, günümüzden 4000 yıl önce “Mademki biliyorsun, niye öğretmiyorsun”  diyerek bilginin ve öğretmenin önemini çağlar ötesinden seslendirmiş. “Hiç Bilenlerle Bilmeyenler Bir olur mu” ilahi tebliğinde bilgilenmenin, öğrenmenin ve Hz. Ali’nin “Bana Bir Harf Öğretenin 40 Yıl Kölesi Olurum” sözlerinde öğretmenin önemi en güzel şekilde ifade edilmiş. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, İstiklal savaşında düşmanla olduğu gibi; Cumhuriyetle birlikte “Ülkemizi dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkartmak”, ...
  • Ramazan Amca’nın Duâsı

    07 Aralık 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    “Sen kendüye ne sanursan ayruğa da anı san. “      Hacı Bektaş Velî 19 yıl önce... Geçirdiğim kalp rahatsızlığı nedeniyle üniversite hastanesinin kardiyoloji servisinde yatıyorum. Oda arkadaşım Ramazan Amca, 80-85 yaşlarında bir Alzheimer hastası... Refakatçisi olan yakınlarından öğrendiğimiz kadarıyla geçmişte çiftçilik yapan bu amcamız  boylu poslu;  ileri derecede görme rahatsızlığı olduğu için kalın camları olan gözlük takan, konuşmayı seven birisi.  Bizi tanımak istiyor; kendimizi tanıtıyoruz, on dakika sonra aynı şeyleri yine soruyor ve...
  • ADA DOĞURAN GÖL

    07 Aralık 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Bugün dünyamız ve ülkemiz için en büyük tehlike  kuraklık, kıtlık ve  açlıktır. Bunun için dünyayı istedikleri kalıplara sokan, dünyaya şekil veren kapitalizm düzeninin küresel şirketleri dünya nüfusunun azaltılması gerektiğini savunmaktadırlar. Hatta bu maksatla; laboratuvar kökenli salgın hastalıklar, KULLANDIRTTIKLARI ilaçlar, aşılar, gübreler, böcek ilaçları=zehirler, soğuk, sıcak dünya ve uzay savaşları ile havada, suda, karada, hatta uzayda ekosistem tahriplerini devreye sokmaktadırlar. Elbette ülkemiz de bu olumsuzluklardan fazlasıyla...
  • Prof.Dr. Zafer Karaer yazdı: “İYİLİK GÜNÜ MÜ?..”

    16 Kasım 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Geçmişi 1996 yılına kadar giden, ancak son birkaç yıldır gündemde yer bulan, gerçi yeterince bulduğu tartışılan, 13 Kasım “Dünya İyilik Günü”; benim için oldukça önemli. Çünkü dünyada yerleşik düzene geçildiği 12 bin yıllık insanlık tarihinde,  gerek savaşlar, gerek kötülükler sayesinde, her geçen gün iyilik kelimesi hızla değer kaybetmekte, hatta anlamını kavrayamayan büyük çoğunluk ellerinden gelse; iyilik kelimesini sözlüklerden, tedavülden, ortadan kaldıracaklar. Tabii ki; ülkemizde de aynı tutum ve davranışlar neticesinde özellikle 1...