logo

Kendine Soy Yaratma Hastalığı


Prof.Dr. Mehmet ÖZHANLI
mehmetozhanli@sdu.edu.tr

İnsanlar fakir ve yokluk içinde ise soyunun sopunun ne olduğuyla nereden geldiğiyle pek ilgilenmezler. Para kazanıp zenginleşmeye ve makam sahibi olmaya başladılar mı, fakirlerden ve yönettikleri diğer insanlardan farklı olduklarını göstermek için kendilerine kutsal bir soy yaratırlar. Ve böylece zengin ve yönetici olmalarını, geldikleri soyun asaletine ve yüceliğine bağlamaya çalışırlar. Zenginlik derecelerine ve sahip oldukları makama göre bir soy oluştururlar. Eğer çok zengin değilseler ve orta halli bir mevkide iseler sadrazam torunu, paşa çocuğu ya da saraydan birinin torunu olmayı tercih ederler. Ancak, aşırı zengin ve çok önemli bir yönetici makamına sahip iseler egemenliklerini pekiştirmek için soylarını, toplumun geneli tarafından kabul gören efsanevi kahramanlara, tanrısal mucizelere (!) vb. karakterlere bağlarlar.

Kendine kutsal ve yüce bir soy yaratma hastalığı insan var olduğu tarihten itibaren görülmektedir. Günümüzde yaşayanların uydurdukları ya da uydurmaya çalıştıkları bu tür hikâyeler bilindiği için burada tarihten bir örnek verelim. Büyük İskender’in ölümüyle ortaya çıkan Hellenistik Krallıkların tamamında yöneticiler soylarını tanrılara ve tanrısal varlıklara dayandırmışlardır. Örneğin Mısır’da yönetimde bulunan Ptolamaioslar Tanrı Zeus’a uzanan bir soyağacı oluştururlarken, Selevkoslar Tanrı Apollon’u soy atası olarak seçmişlerdir. Başta Selevkos Krallığına bağlı olan ancak zamanla bağımsızlığını kazanıp bir krallığa dönüşen Bergama (Pergamon) Krallığında da tanrısal bir soy atası uydurulmuştur. Hanedanın kurucusu Philetairosla başlayan hanedanlık, I. Attalos’la en parlak dönemini yaşamıştır. Attalos, soy atası olarak Arkadia (Yunanistan’da) kralının torunu ve Herakles’in oğlu Telephos’u seçti. Telephos’u seçerek aslında soyunu Herakles’in babası olan Tanrı Zeus’a dayandırmış oldu (Telephos Mitosunu okumanızda fayda var). Hayali yarattığı mitosun gerçek olarak algılanması için kentin en önemli noktasına büyük bir sunak inşa ettirerek dış frizde Galatlara karşı kazandığı zaferi; iç frizde ise soy atası Telephos’un mitolojisini betimletti. (Bu sunak, Osmanlı İmparatorunun izniyle Almanya’nın Berlin kentine götürülmüştür.) Kabartma ve heykellerle vücut bulan mitos, bölge halkları tarafından yüzyıllar boyunca gerçekmiş gibi kabul gördü ve sunakta kurbanlar kesilerek onlara da dualar edildi. Böylece Attalos, atalarını ve kendisini Tanrı Zeus’un Olympos’una yerleştirmiş oldu. Egemen oldukları bölgelerin tamamında haneden kültleri kurdurarak halkın onlara tanrı gözüyle bakmasını sağladı. Yunanlı bir kahramanın soy atası olarak seçilmesi Bergama Krallığının kendisini Klasik Dönem Atina’sıyla özdeşleştirmesinden ileri gelmektedir.

Burada ilginç olan yönetimi bin bir hileyle ele geçirmiş sıradan ölümlü bir insanın uydurduğu bir yalana halkların inanması ve ona doğaüstü güçler ekleyerek daha da yüceltip kutsamaları. Esas ilginç olan ise yönetimi ele geçirdikten sonra halkları vergiye bağlayan lüks içinde yaşayan ve o halklardan oluşturduğu orduları kendileri için savaştıran bir avuç azınlığa halkların koşulsuz biat etmeleri ve onları tanrısal bir güç olarak görmeleri. Uydurulan mitoslarla sıradan bir insanı gerçek bir tanrı gibi görmeleri ve ondan mucizeler beklemeleri.

Bergama halkının yüzyıl boyunca tanrısal gördüğü ve tanrı muamelesi yaptığı Attaloslar Hanedanlığının son kralı, MÖ 133 yılında Bergama Krallığının bütün arazilerini ve halkının tamamını yazdığı bir vasiyetname ile Roma Devletine miras olarak bıraktı. Kendilerini tanrılaştırdıkları kralların kulları olarak gören Pergamonlular, bu tarihten sonra Romalıların köleleri olarak aynı heyecanla hizmet etmeye devam ettiler… Değişen tek şey kutsanmış (!) yeni yöneticiler oldu…

Peki, insan neden kendisine asil, kutsal bir soy yaratmak ister???

Etiketler: »
Share

Yorum yapabilmek için Giriş yapın.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • TANRIYA KARŞI HATA YAPMAYACAKSIN

    16 Nisan 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Erkenden uyanan Pomponius avludaki çardağın altında oturmuş; yorgun, boş bakışlarla etrafına bakınıyordu. Auxanousa günaydın diyerek gelip karşısındaki sandalyeye oturdu. Pomponius gözünün ucuyla ona bakarak; “bir haftadır senin yüzünden doğru düzgün uyuyamıyorum. Yatakta dönüp duruyor ve durmadan sayıklıyorsun.” Auxanousa mahcup bir biçimde başını hafif öne eğerek, her gece aynı rüyayı görüyorum. Oğlumuz Terentius karşımda durup bana bakıyor. Bakıyor dediysem o ela güzel, sevgi dolu gözleriyle değil. Zift gibi bir siyahlıkla dolu göz çukurları...
  • Öğretmen ve Üniversite

    10 Aralık 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Sümerli eğitmen ve şair Ludingirra, günümüzden 4000 yıl önce “Mademki biliyorsun, niye öğretmiyorsun”  diyerek bilginin ve öğretmenin önemini çağlar ötesinden seslendirmiş. “Hiç Bilenlerle Bilmeyenler Bir olur mu” ilahi tebliğinde bilgilenmenin, öğrenmenin ve Hz. Ali’nin “Bana Bir Harf Öğretenin 40 Yıl Kölesi Olurum” sözlerinde öğretmenin önemi en güzel şekilde ifade edilmiş. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, İstiklal savaşında düşmanla olduğu gibi; Cumhuriyetle birlikte “Ülkemizi dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkartmak”, ...
  • Ramazan Amca’nın Duâsı

    07 Aralık 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    “Sen kendüye ne sanursan ayruğa da anı san. “      Hacı Bektaş Velî 19 yıl önce... Geçirdiğim kalp rahatsızlığı nedeniyle üniversite hastanesinin kardiyoloji servisinde yatıyorum. Oda arkadaşım Ramazan Amca, 80-85 yaşlarında bir Alzheimer hastası... Refakatçisi olan yakınlarından öğrendiğimiz kadarıyla geçmişte çiftçilik yapan bu amcamız  boylu poslu;  ileri derecede görme rahatsızlığı olduğu için kalın camları olan gözlük takan, konuşmayı seven birisi.  Bizi tanımak istiyor; kendimizi tanıtıyoruz, on dakika sonra aynı şeyleri yine soruyor ve...
  • ADA DOĞURAN GÖL

    07 Aralık 2023 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler

    Bugün dünyamız ve ülkemiz için en büyük tehlike  kuraklık, kıtlık ve  açlıktır. Bunun için dünyayı istedikleri kalıplara sokan, dünyaya şekil veren kapitalizm düzeninin küresel şirketleri dünya nüfusunun azaltılması gerektiğini savunmaktadırlar. Hatta bu maksatla; laboratuvar kökenli salgın hastalıklar, KULLANDIRTTIKLARI ilaçlar, aşılar, gübreler, böcek ilaçları=zehirler, soğuk, sıcak dünya ve uzay savaşları ile havada, suda, karada, hatta uzayda ekosistem tahriplerini devreye sokmaktadırlar. Elbette ülkemiz de bu olumsuzluklardan fazlasıyla...